SON ÜÇ DAKİKA ÜZERİNE-Dilek ALTUNDAĞ
Zeynep Eşin, 1981 yılında doğdu. Yükseköğrenimini Anadolu Üniversitesi Sinema Televizyon Bölümü’nde tamamladı. TRT Müzik, Flash TV, TGRT Haber ve Barış TV kanallarında Uğur Dündar, Müjdat Gezen, Yaşar Nuri Öztürk gibi isimlerin gerçekleştirdiği programların yönetmenliğini yaptı. Bir senaryo, bir kısa film ödülü bulunuyor. Çeşitli dergilerde öykü, inceleme ve makaleleri ile yer aldı. 2018 yılında Yazı-Yorum Dergisi’ni, 2020 yılında Yazı Yorum Çocuk, 2021 yılında ise Edebiyat Gazetesi’ni kurdu. Yazım yolculuğuna, Yazı-Yorum Dergi ve Edebiyat Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni olarak devam etmektedir. Beş öykü seçkisi derledi. Birçok yazarın yazım yolculuğuna eşlik eden yazar freelance olarak editörlük yapmaya devam ediyor. Yedi dönemdir Öykü Atölyesi’nde eğitmenlik yapmaktadır. Halen resim sanatıyla ilgilenen Zeynep Eşin, altı karma sergiye katılmıştır. Bir onur plaketi sahibidir.
“Sizin babanız hiç iki kez öldü mü?” diyen Zeynep Eşin, dokuz öyküden oluşan ‘’Son Üç Dakika’’ ya, kitabı Muttalip Eşin’e ithaf ederek başlıyor.
Zeynep Eşin, Kafka’nın sözünden de esinlenerek, “Kitabı okurken her gün bir öykü okumanızı tavsiye ederim. Kafka’nın da dediği gibi her şey olması gerektiği gibi üzüntülü ve ağır.” diyor. Her gün bir öykü seçerek, bir solukta okumak yerine sindire sindire okumasını öneriyor okuruna.
Katil de Bilmiyor Öldürdüğünü öyküsüne Zeynep Eşin, Cemal Süreyya’nın “Biz kırıldık daha da kırılırız. Ama katil de bilmiyor öldürdüğünü” şiiriyle başlıyor. Leyla’nın Ali’ye olan aşkını, tutkusunu anlatıyor. Ali’yi beklemekten aklını nasıl yitirdiğini okurun gözünde canlandırıyor. Ali’nin bir kadınla Leyla’nın dükkânında Leyla’yı aldatmasına şahit oluyoruz. Leyla’nın, tutkusu olan Ali’yi öldürmesini soluk soluğa okuyoruz. Yazarın her gün bir öykü okumamızı tavsiye etmesine de hak veriyoruz bu noktadan sonra. Zihnimizin labirentinde iz bırakan bu ilk öyküsüyle kitabın içine akıyoruz. Geriye dönüş tekniğini ustaca kullanan yazarın bu öyküsünü okuduktan sonra öykünün başına dönüyor okur.
Son Üç Dakika öyküsünde kitabın adıyla aynı olan bir öykü okumaya başlıyoruz. Zindandaki bir kadının hikâyesi bu. Leyla’nın son üç dakika sonra Azrail’i gelecek. Her gün devam eden klişe eziyetlerinden birini daha yaşayacak. Leyla, kararlılıkla “Korkmuyorum artık ellerimi ısıtan gölgemi keşfedeli”(s.27) diyecek. Hikâyenin çemberinde aptal kapı, aptal kemer, aptal kilit… Çember daralıyor. Üç kelime daha dudaklarından dökülüyor. Okuyucuyu sarsan üç kelime: “İyi geceler, baba.”
Alıcı kuşlar öyküsü, Michel De Montaigne “Ölümün nereden geleceği belli değil iyisi mi biz onu her yerde bekleyelim.” sözüyle başlıyor. Bir şehit hikâyesi okuyoruz üçüncü öyküde. Filiz’in hiçbir zaman öldüğüne inanmadığı oğlunun hikâyesi. Filiz’in, bir kapı sesinde Samet’in geleceğini, çalan bir telefonda Samet’in sesini duyacağını düşünmesinin, hatta masayı hazırlarken masaya üç tabak koymasının hikâyesi bu. Samet’in en sevdiği fasulye yemeğini birlikte yediklerini hayal ettiğini görüyoruz. Filiz’in şehit oğlunun hikâyesi içimizi acıtıyor. Onların yüreği yüreğimize değerek saplanan bir acıya dönüşüyor.
“Git” Dedi Bana öyküsünde bir mahkemede salonundayız. Röportaj tekniğini kullanarak ustaca anlatılan bir aldatılma hikâyesi okuyoruz. Sanığın aldatan annesini niçin öldürdüğünü hâkime anlatmasını dinliyoruz. “Söylesem ne fayda. Farz et ki söyledim, dinlemez ki. Dinlese de anlamazdı, koymuştu bir kez kafasına. Gitmeliydim!”(s.36) Olay örgüsü içinde değiliz de sanki mahkeme salonundaymışız gibi nefes nefese kalıyoruz. Öldürdüğü annesiyle aşığının, sanığın babasının ölümünü hafife almalarından rahatsız oluyoruz.
Uzay Boşluğu öyküsünde bir dönem bankada çalışmış bir kadının hikâyesi anlatılıyor. Kocası da bankada memur olan kadının sürekli sayılarla meşguliyeti dikkatimizi çekiyor. Ev hanımı olan karakterin içsel sezinlemelerini okuyoruz. “Öyle zamanlarda duvar sanki dile gelirdi, kocamın sesini bastırmaya çalışan duvarlar koro oluştururdu, gel derdi biri. Git derdi öteki. Bırak derdi. Çık derdi. Dinlerdim sesi. Gelirdim. Giderdim. Bırakırdım. Çıkardım. Koşardım. Soluk soluğa kalırdım dinlerken.(s.44) Yeni taşınan komşusuyla kurdukları arkadaşlıklarına başlangıçta sevinsek de spatula ile başlayan arkadaşlıklarının ilerleyen zamanlarda “tornavida” ile de kalmayacağını anlıyoruz. Çocuğu Arda’nın ve kocasının komşusu tarafından elinden alınışının şokunu da yaşıyoruz. Okuru ters köşe eden bir hikâye. Karakterler arasındaki ilişkiler, öyküdeki olay örgüsü mizahi bir üslupla anlatılıyor.
Kara Ayna öyküsünde yine bir kadın hikâyesi okumuyoruz da izliyoruz âdeta. Beşinci kattan atlayarak intihar eden bir kadının daha varlığından haberdar oluyor okuyucu. “Adamdan aldığı tek tepki “Pislik”ti, şimdi dik durmuş, donmuş bir yüzle ona bakıyordu.”(s.58) acıtan sözleriyle. Hayatın karşısına çıkardığı zorlukları, onu durduran engelleri, kendisine biçilen role boyun eğmek yerine ölmeyi seçmesini canımız acıyarak okuyoruz.
Öylece öyküsünde, her şeyden kaçıp gitmek isteyen kadınların hikâyesini okuyoruz. “Gitsem öylece. Bitip tükenen mum ışığı çoktan uçup gitmiş göçmen kuşların sessizliğinde beklerken, umutlarım kucağımda ben yine cam kenarında uykuya dalsam.”(s.66) diyor öykü kişisi.Sen diliyle hitap ettiği sevdiği adamdan, umutlarından, daha çok kendinden kaçan bir kadının peşindeyiz. Altını çizerek okuduğumuz “…Saklı umutlarımın gizliden gizliye seni yaraladığını bilmenin suçluluk duygusuyla sarsılsam…” (s.65) satırlarında kaçarken bile sevdiğini düşünmesini sarsılarak okuyoruz. Umutları hiç tükenmeyen kadınlara imreniyoruz.
Küçük Oyunlarınız öyküsünde iftiralar atılarak itibarsızlaştırılmaya çalışılan bir kadının hikâyesi okuyoruz. “Yıkıldığımı görmek onları daha iyi hissettirirdi, bu yüzden beni döven tüm o sopaları kırdılar ve giysilerimi yırttılar.”(s.71.) Yapılan eziyetlere boyun eğmeyen, dürüst, güçlü kadınların hikâyesi bu.
Kitap Burada Biter öyküsü Sabahattin Ali’nin “Bu dünya böyledir işte, kimi adam öldürdüğü için katil diye anılır, kimi adı katile çıktı diye adam öldürür.” sözüyle başlıyor. Öyküde dul bir kadının, Ayşe ‘nin, haber bültenlerinde sıkça karşılaştığımız dramatik hikâyesini okuyoruz. Ölmüş kocasından yadigar kalan silah Asya’nın, çocuğunun, elinde oynarken patlıyor. Kurşunun bir ateş topuna dönüp göğsünde patlamasını çığlık çığlığa, feryat figanla okuyoruz. Asya’nın küçük bir çocukken annesinin ölümüne neden oluşunun hikâyesi bu.
“Son Üç Dakika” kitabındaki karakterler kurmacanın ötesinde bir gerçeklik hissi yaratıyor okurda. Yazar, erkek karakterlere de yer verdiği öykülerinde; haber bültenlerinden âşina olduğumuz şiddet gören kadınların, renkleri, ırkları olmayanların, elini kana bulamak zorunda kalanların, ötekileştirilenlerin, yok sayılanların, intiharı seçenlerin hikâyelerini uygun bir dille anlatarak, zamanı ileri geri sararak okuru sayfaların içinde tutmayı başarıyor.
Zeynep Eşin, günümüzün toplumsal sorunlarını gerçekçi bir bakış açısıyla öykülerinde ustaca işlemiştir. Satırlarına ince bir kalem dokunmuştur. Bu da okuyucunun zihninde dokuz kalın iz bırakmıştır. Ayrıca okur, her öyküde ters köşe olur. Öykülerde sıkça iç monologlara yer verilmiştir. Bilinç akışı tekniği ve geriye dönüş teknikleri ustaca kullanılmıştır. Ayrıca yazar, her öyküde epigraf kullanarak okuyucuyu hikâyenin içinde canlı tutmayı başarmıştır. Yutkunarak düğümleri çözme çabasına giren okurun yüreğinde tel tel gümüş paslar, çarpıntılar bırakmıştır Zeynep EŞİN.
Ayşe Ay, “Son Üç Dakika” kitabı ile ilgili şunları söylemiştir: “Zeynep Eşin Son Üç Dakika ile sevgisizliğin ağıdını yakmış adeta. Belki de insanlığın en temel sorunu, sevgisizliğin insan ruhunda açtığı yaranın boyutunu bilmemektir. Bütün zulümlerin, cinayetlerin, kötülüklerin mimarı sevilmemiş insanlardır belki de.
Bakış açısı ve odağı sık sık değişen, kurgusu sağlam, teknik yönü güçlü öyküler bunlar.”