Kitap Yoranlar

ÇİZGİDE BİR KUKLA

ÇİZGİDE BİR KUKLA

Berrin YÜKSEL:

Vildan Külahlı TANIŞ’ın ilk öykü kitabı Çizgide Bir Kukla. Ancak ilk kitap değilmiş gibi yetkin bir dil ve kurgu evrenine sahip. Kitap, on iki öyküden oluşuyor. Her biri, bir yerimize dokunuyor; acıtıyor. Yalnız bunu ince uçlu bir neşterle, kanatmadan incelikle yapıyor Tanış. Şemsiyesiz sokakta bırakıyor bizi, bir travmanın en yoğun zamanında mesela. Islanıyoruz hüzünlerimizde kahramanlarla birlikte.

En çok etkilendiğim hikâye Çatıdaki Delik. O kadar bizden ki karakterler. Kendimi onlarla yerdeki halıları kaldırırken buldum âdeta. Feryal gibi kendinden vazgeçen insanlar yok mu? Ne çok gördüm, tanıdım, sevdim ben o insanları. Feryal’i onlar gibi çok sevdim.

Ya Rasim Bey? Ah canım Rasim Bey! Evimde misafir edip sohbetlere dalasım geldi onunla. Yalnızlığı  “Tüm evreni dışarı kilitlemek” olarak tanımlıyor yazar. Alo Buyurun Yalnızlar Geçidi adlı öyküsünde yaptığı bu tanımlama aslında diğer öykülerindeki yalnız kahramanları için de geçerli. Feryal, annesi, Kemal Bey…

Kitabın öykülerini zaman aralıkları ile okumak gerektiğini düşünüyorum. Çünkü hissettiğimiz duygu yoğunluklarını ancak böyle sindirebiliriz. Öyle arka arkaya hızla okunacak öyküler değil. Yazar diyor ya hani: “Kâğıt kesiği gibi bir acı çizip geçmişti yüreğini.” Öyle işte öyküler; kâğıt kesiği gibi.

Öykülerdeki dil üzerinde de durmak istiyorum çünkü söylemeden geçmek olmaz. Yormuyor Tanış’ın dili. Okuru zorlamıyor. Kendiliğindenden akıp gidiyor âdeta. Böyle bir anlatım, kitabın incelikli konularıyla uyumlu. Güçlü yönü bence Tanış’ın, kendiliğinden akıp giden dili.

Söyleyecek söz çok. Ama okurun hakkına da çok girmemeli.

Son söz: Biz yine de tüm evreni dışarı kilitlemeyelim!

 

Ferhat BİRLİK:

Vildan Külahlı Tanış’ın Çizgide Bir Kukla isimli kitabı on iki öyküden oluşuyor. Gündelik konulara enfes dokunuşlar yaparak öyküye farklı bir boyut kazandırıyor. Bu dokunuşlar okuyucunun zihnine işleniyor. Örneğin, açık havada rast geleceğiniz şemsiyeli birinin size Şemsiyeli Kadın öyküsünü hatırlatması muhtemeldir. Ayrıca hasta ziyaretlerinde köşeye sinip boşluğu süzen refakatçiyi gözlerken Uzun Düz Çizgiler‘i de anımsayabilirsiniz.

Yazar, metinlerarasılığı nasıl ustaca kullandığını gösteren Yeşil Mürekkep ile Metin Nart’ın Zellenbur’un Sıradan Bir Günü adlı öykü kitabındaki Kemal Koton karakterinin dünyasına bizler için de birer sandalye çekip buyur ediyor.

Çizgide Bir Kukla, ismiyle kitabın genelini kapsayan bir imge olmuş. Karakterler genellikle bir travma ve kaderin yükü altında ezilmemenin mücadelesini veriyor. Bu, hayat çizgisinde ilerlemeye çalışıp birer kukla olan karakterlerin iplerini ellerine alabilme mücadelesi.

Umulur ki yazdıklarının, yazacaklarının kıymeti bilinir. Peki, yaşarken kıymetinin bilinmeyeceği endişesinde olan sevgili yazar ve yazar adayları, sizler henüz Piyanist Şantörün Ölmeden Önceki Ölümü‘nü okumadınız mı?

Huriye EMRE:

Vildan Külahlı Tanış’ın ilk öykü kitabı Çizgide Bir Kukla, Mart 2023’te Everest Yayınları etiketiyle okurla buluştu. On iki öyküden oluşan kitap adını, herhangi bir öyküden değil, Uzun Çizgiler öyküsünde geçen bir cümleden alıyor. Yazar, kitabın isminin arkasındaki düşünceyi bir söyleşisinde şöyle açıklıyor:

“Kitabın adına aslında on iki öykünün hepsini kapsayan bir imgeden yola çıkarak karar verdim. Aklımda hep şu vardı: Kimdir kukla? Dönüp geldiğim noktada cevap hep aynıydı. Başkasının kuklası olmak kolaydı; ondan kurtulmak da. Ama insanın kendi hırslarının, egosunun, kibrinin, geçmişinin ve baş edemediği duygularının kuklası olması benim için çok daha üzerine düşünülmesi gereken bir durumdu. Kitap karakterlerime baktığımızda da ipleri başkalarının elinde olan değil, kendi iplerine dolanan kişiler görüyoruz. Kimi zaman o ipleri kesip atıyorlar, kimi zaman o iplerin esiri oluyor ya da kabulleniyorlar. İp de biziz, o ipi kesip atacak makas da…”

Bu söyleşi kitabın içeriğini daha anlamlı kılıyor. Kitabı kapak tasarımıyla birlikte düşündüğümüzde ilk başta ipleri kopmuş bir kuklanın hareketsiz kalacağını düşünebiliriz. Ancak ya gerçek çok daha derinse?

Kukla imgesi insanın bitmeyen asıl savaşını, bireyin kendi benliğiyle giriştiği çetin bir mücadeleyi anlatıyor. Kitabın adıyla başlayan bu sembolik yolculuk, her öyküde yeni bir soru işareti bırakıyor zihnimizde: İnsan, kendine doladığı iplerden ne kadar haberdar?

Vildan Külahlı Tanış, kendine özgü üslubuyla, güçlü giriş ve final cümleleri, imge ve metaforlarla bezenmiş öykülerinde insanın dolandığı iplerine, açmazlarına, yalnızlığına, mecburiyetlerine, travmalarına ve kayıplarına ayna tutuyor. Borges’in epigraftaki sözüne atıfta bulunarak hiçbir ayna kendini yansıtmayınca kelimelerden kendi aynasını yaratıyor.

Çizgide Bir Kukla, bazen kayıpların ve onlarla baş edememenin rehberi gibi. Hayata meydan okumak için rengârenk şemsiyeler ya da kovalarla dolu sahneler sunuyor. “Mış gibi” yaşanan hayatlar, geçim sıkıntıları ve bu yüklerden kurtulma çabası, kitabın öykülerinde ipleri koparmaya çalışan karakterlerle somutlaşıyor.

Bu anlamda kitap, yalnızca bireysel çıkmazlara değil, toplumsal çıkmazlara da dikkat çekiyor. Çatıdaki Delik öyküsü, bir çocuğa aile büyüğüne bakma yükümlülüğünün getirdiği psikolojik durumları çarpıcı bir şekilde ele alıyor.

Sonuç olarak, Çizgide Bir Kukla, iplerini koparmış bir kalemin ürünü. Mutfak masasında ıslatılmış nohutlarla göz göze ya da ütü masasında yazılan öykülerin toplamı. Tam da bu yüzden çok tanıdık, içten ve samimi.

 

Mehmet ORAL:

Vildan Külahlı’nın Çizgide Bir Kukla kitabını keyifle okudum. Titizlikle kurulmuş, kısa, net ve zihinde şekil alan betimleyici cümleler hayranlık uyandırıcı. Öyküler sanki ruha işliyor aktarmak istediklerini. Okuru öykü boyunca diri tutan her bir öykünün merak uyandırarak  insana dair farklı ruh hâllerini yansıtmaya, insanın iç dünyasına inmeye yöneldiği ve bunun hakkını verdiği aşikâr. Özgün bir üslupla kaleme alınmış öykülerin kendine özgü bir düş dünyası var. Hayatın içinden kesitler sunan öyküler, karakterlerin geçmişine uzanan ipuçlarını diyaloglarla da okura hissettiriyor. Uzun Düz Çizgiler ve Yeşil Mürekkep en çok beğendiğim öykülerden oldu. Özellikle “Yeşil Mürekkep” beni derinden etkiledi, sarstı diyebilirim. Kurgusuyla okuru içine çeken, sezgileri harekete geçiren, beklenmeyen sonlarla şaşırtan, alışılmışın dışında hisli öyküler. Kısaca Vildan Külahlı; öykü karakterlerinin travmalarını, yalnızlıklarını, kabullenişlerini, çaresizliklerini, hayata tutunma hâllerini çok iyi irdeleyerek kaleme almış. Öyküseverlere kesinlikle tavsiye ederim.

Mehtap DEMİRÖZ HARMAN:

Vildan Külahlı Tanış’ın Çizgide Bir Kukla adlı eseri yayımlandığı dönemde çok ses getirdi. Kitapta on iki öykü olmasına rağmen bugüne kadar en çok Maydanoz, Çatıdaki Delik, Uzun Düz Çizgiler gibi ödüllü öyküleri konuşuldu. Dolayısıyla ben Tanış’ın daha az konuşulan ancak en az onlar kadar dikkate değer diğer öykülerini (Yeşil Mürekkep, Piyanist Şantör’ün Ölmeden Önceki Ölümü, Alo Buyrun Yalnızlar Geçidi, Gömlek Değişimi) ve üslubunu konuşacağım.

Her şeyden önce Tanış’ın kalemi tabiri caizse sivri bir zekaya sahip. Çağdaşı çoğu yazardan farklı olarak öykülerinin kurgusuyla zihinleri bulandırmıyor. Bir sohbet esnasında çok yakından tanıdığı bir dostunu anlatıyormuşçasına yapmacıksız bir dille okurları farklı hayatlara konuk ediyor. Tanış, bahse konu Yeşil Mürekkep, Piyanist Şantör’ün Ölmeden Önceki Ölümü, Alo Buyrun Yalnızlar Geçidi, Gömlek Değişimi gibi öykülerinde postmodern anlatıda sıkça rastladığımız “oyun” kavramına ve onun bir uzantısı olarak “rol yapma” üzerine yoğunlaşıyor. Yazarın başvurduğu bu yöntemle “oyun”u yalnızca estetik bir unsur olarak görmeyip içerisine ironi de katarak pekâlâ pragmatist bir amaç güttüğü söylenebilir. Okura eğlenerek okuma imkânı sunarken kalıcılığı da yakalayacağının bilincindedir. Yeşil Mürekkep öyküsündeki Kemal Koton’u hangimiz unutabiliriz? Kendi yaşamını “oyun”a çeviren, oyunlarla yaşayan bir karakter herkesin ilgisini çekmiştir. Tanış’ın genel olarak öykülerini şaşırtıcı sonla bitirdiği görülüyor. Öyle ki her bir öykünün sonunda karakterlerin anlattıklarının ne kadarı gerçek ne kadarı zihin oyunuydu diye sorgularken buluyorsunuz kendinizi. Söz konusu öykülerde yer alan karakterlerin söyledikleri yalanlar, büründükleri roller; içinde bulundukları dünyaya karşı kayıtsız kalabildiklerini, aslında onu o kadar da ciddiye almadıklarını gösteren bir tavır olarak okunabilir. Tematik olarak benzese de kurgu olarak birbirlerinden farklı olan öykülerde gerçeklik ile kurmaca arasındaki çizginin zaman zaman silikleştiği göze çarpıyor. Yazar daha fazla gizem yaratmak ve merakı diri tutmak için dilsel oyunlara başvuruyor. Örneğin Aziz’in Hikâyesi öyküsünde, somut bir yaşamın kurgulanmasından ziyade öykünün yaratım sürecinin kurgulanışını gösteriyor. Çizgide Bir Kukla, modern Türk öyküsü adına gelecek vadeden bir eser. Okuyanı bol olsun…

 

Servet ÖZTÜRK:

Kitaptan çok sevdiğim bir alıntıyla başlamak istiyorum: “Uçamazsan koş. Koşamazsan yürü. Yürüyemezsen sürün. Ama ne yaparsan yap. İlerlemek zorundasın.” (s.20) Cümleyi okuduktan sonra çivilenmiş gibi kalakalıyorum. Henüz başlarında etkileyici sözler bulmak beni daha çok cezbediyor ve kitaba dört elle sarılıyorum.

İçerisinde birbirinden güzel on iki öykünün yer aldığı bir kitap Çizgide Bir Kukla. Hikâyelerin derininde yatan hüzün duygusu hâkim. Okurken içimizde bir yerlerde saklanmış bir acı bekliyor bizleri. Yaşam ile ölüm arasındaki yolda engebeler, çorak topraklar ve bazen de bataklıklar çıkıyor. Hangi duygu durumunda olursak olalım hakkını veriyor öyküler. Anlatıcı okuyucunun yanına bağdaş kurup dertleniyor zaman zaman. Maydanoz adlı öyküde kadın gözünden, ruhundan bakıyor anlatıcı. Gömlek Değişimi’nde ise bir erkeğin iç dünyasından. Bir kadın okur olarak hemcinslerinin ruhunu daha iyi yansıttığını hissediyorum.

Öyküde geçen betimlemeler, dili kullanım çok başarılı. Altını çizdiğim satırlardan “Nermin Hanım gittiğinden beri zaman, kaplumbağanın sırtına sarılmış bir sırdı onun için.” (s.60) Postmodern teknikler ustaca kullanılmış. Metinlerarasılık yöntemi öykünün içerisine bir mozaik gibi yerleşmiş. Kendi içinde bir bütün fakat aynı zamanda diğer metinden bir tat da taşıyor.

Kitapta en sevdiğim öykülerden biri de Şemsiyeli Kadın. Başkarakter beni kalbimden vuruyor.

           

Songül USLU:

Çizgide Bir Kukla, görünürde bir öykü kitabı fakat içinde barındırdığı her metin, bizi sessizce düşündüren bir sahne. Vildan Külahlı Tanış’ın kalemiyle tanışırken iplerin yalnızca bir kuklayı kontrol etmek için değil, aynı zamanda onu tanımlamak için var olduğunu fark ediyoruz. Kukla, burada bir nesne olmaktan çıkar ve bir metafor olarak insanın özüne dönüşür.

Külahlı Tanış’ın dili, yalınlığın derinliğini arayan bir zanaatkârın titizliğiyle işlenmiş. Öykülerinde, sessiz bir fırtına gibi süzülen imgeler ve metaforlar, okuyucuyu yalnızca bir hikâye dinlemekten öteye taşıyor.

Kitap, modern bireyin yalnızlığını, kendi gölgesiyle olan mücadelesini ve çoğu zaman bu mücadelede yenilişini resmediyor. Ancak bu yeniliş, Külahlı Tanış’ın öykülerinde bir mağlubiyet değil; daha çok bir kabulleniş, bir durup düşünme anı. İpler kopar ama kopan iplerin boşluğu insana yeni bir şeyler yaratma cesareti verir.

Sonuç olarak, Çizgide Bir Kukla, hayatın gölgelerinde gezinmekten korkmayan bir yazarın elinden çıkma bir eser. İplerin hem bağlayan hem özgürleştiren paradoksunu, insanın kendine dönük bir aynaya bakma çabasını anlatıyor. Varlık ile yokluk, kukla ile makas arasındaki o çizgi üzerinde dikkatle yürüyen bir kitap bu. Ve belki de bizi esas etkileyen, yazarın o çizgide dengede durmayı değil, bazen düşmeyi de göze alması.

Şahide ÇÖMEZ:

Vildan Külahlı Tanış’ın ilk öykü kitabı Çizgide Bir Kukla, Everest Yayınları tarafından 2023 Mart ayında yayımlandı. Ödüllü yazar Tanış’ın kitabında on iki öykü yer alıyor. Bu öyküler, hayatın içinden bazı durumları çarpıcı ve şaşırtıcı yönleriyle ortaya koyuyor. Yaşlılık, yalnızlık, ölüm, hastalık gibi yaşamın içindeki gerçeklikler bu öykülerin ortak teması. İnsanlık gerçeği olan bu olumsuz durumlar, yazarın kaleminden dökülürken ajitasyona kaymadan ince ince işlenerek yüreğimize dokunuyor. Anlatılan durumlar her ne kadar sarsıcı, yaralayıcı olsa da yazarın kalemi bizim hırpalanmamıza izin vermek istememiş olacak ki bu hüzünlü durumlar, bir yağmur tanesi ılıklığında ve yavaşlığında içimize doluyor.

Yağmurlu bir günde kaybettiği kocası ile yaşama sevincini de gömen, sonrasında da elinden şemsiyesini bırakmayan kadının öyküsü Şemsiyeli Kadın ile başlayan kitap, üzerinde titizlikle çalışılmış yetkin bir anlatımla hem konuları hem de üslubu ile okuyucuda amaçlanan etkiyi fazlasıyla bırakıyor.

Kitabın üçüncü öyküsü olan “Uzun Düz Çizgiler” ise 2020 yılında Bursa Nilüfer Belediyesinin “Yılın Yazarı” kapsamında düzenlediği Fakir Baykurt Öykü Ödülü’nü kazanmış bir metin. Benim en beğendiklerimden. Öykünün güçlü anlatımı ve sarsıcı finali ödülün nedenini de gözler önüne seriyor.

Alo Buyurun Yalnızlar Geçidi” adlı öyküde Rasim Bey’in müzmin yalnızlığı bir tokat gibi yüzümüzde patlıyor. “Maydanoz”da ise Ayşegül’ün kocası ile yüzleşmesi onun kadar bizi de zorluyor. Son paragraf ile de rahatlayıp seçiminden dolayı da tebrik ediyoruz onu.

Yeşil Mürekkep” belki özellikle üzerinde durmamız gereken öykülerden. Tanış bu öykü ile Metin Nart’ın İthaki Yayınları’ndan çıkan Zellenbur’un Sıradan Bir Günü adlı kitabındaki pek çok öyküde geçen karakter yazar Kemal Koton ile bir metinlerarasılık kurmuş. Bu durum sadece bu öykü ile de sınırlı değil elbette. Birkaç öyküde daha bu tekniği görmek mümkün. Kitabın kendi içindeki metinlerarasılığın okuyucu için oldukça ilgi çekici olduğunu belirtmeliyim.

‘Maydanoz’ adlı öykünüzde aktarımınız her ne kadar güzel olsa da karakter derinliğini yeterince güçlü bulamadık. Olayın kahramanı Ayşegül, metninizde bir figürden öteye geçememiş. Yazarın gölgesi karakterde maalesef ki hissediliyor. Lütfen kahramanlarınızın kendi hayatlarını yaşamalarına izin verin. Sevgiler…” (Aziz’in Hikâyesi s. 107)

Vildan Külahlı Tanış’ın yetkin anlatımı ve çarpıcı kurgularının bir araya geldiği “Çizgide Bir Kukla” çizginin dışında kalanlara tuttuğu feneri belleğimize de tutuyor. Yazar, öyküleriyle kendi içimize bakmamızı salık veriyor. Hayatın doğal akışı içinde her yerde görebileceğimiz insanların göremediğimiz hüzünlerini hissetmemizi sağlayan kitabın öyküseverler gözünde hak ettiği yeri bulacağına hiç kuşku yok.

 

Züleyha YILMAZ:

Edebiyat teselli bulmaktır. Hayata karşı bir başkaldırı belki. Yazan her kalem için, yazmak bir anlamda bunu temsil eder. Dur durak bilmeyen hayata moladır okumak ve yazmak. Zamanla kendinizi dert ettiğiniz ne varsa, içinizde dönen düşünceler, yazmaya iter sizi, anlatmaya koyulursunuz. Belki de eli kalem tutan herkesin içinde bir yerde bunu yapma isteği vardır. Eninde sonunda edebiyatın iyileştirici gücüne inanırsınız. Yazarın size çizdiği dünyanın sınırlarına inanırsınız. Moliere  “Edebiyat, yazarların meydana getirdiği bir cumhuriyettir.” der. Yazar kendi yazma yolculuğunu şöyle tanımlıyor: “Yazma yolculuğuma gelince bu dünyadan bir yaprak gibi geçip giden biri olmak istemeyip geride bir şey bırakma çabası belki de.”

Vildan Külahlı Tanış’ın Çizgide Bir Kukla kitabı on iki öyküden oluşuyor. Bireyin kendi iç dünyasını, çıkmazlarını, biraz da o çıkmazlarla nasıl yaşanacağını anlatıyor yazar. Sade, akıcı bir dili var. “Kendi hayatında bir kukla gibi mi yaşıyorsun hayatı?sorusu beliriyor okuyucunun zihninde. Bir röportajında “Başkasının kuklası olmak kolaydı. Ondan kurtulmak. Ama insanın kendi kendisinin, kendi hırslarının, kendi egosunun, kendi kibrinin, yaşayamadıklarının, geçmişinin, baş edemediği duygularının kuklası olması çok daha üzerine düşünülmesi gereken bir durumdu benim için.” diyor yazar.

Öykülerinde yalnızlık, sıkışmışlık, açmazlar, travmalar, umut- umutsuzluk, ölüm, bireyin gelgitleri, yaşam alanları ele geçirilenlerin kendilerini var etme çabaları ilk göze çarpan insanlık hâlleri.

Şemşiyeli Kadın öyküsünde kadının kaybı karşısındaki durumunu anlatıyor. Eşiyle geçmişe dair konuşmaları zihninde canlanıyor.

“İnsanların bu yazılanlarla hayatlarını değiştirebileceklerine dair inançlarını görmek tuhafıma gidiyor.”

Yeşil Mürekkep öyküsünde bir yazarın okurlarıyla olan mektuplaşmalarına tanıklık ediyoruz. Samimi, sıcak, sade mektuplar bunlar. Kendini, içinde bulunduğu durumu şu sözlerle anlatıyor: Bunca çaba niye biliyor musun? Bir yerlerde birileri okuyor diye. Neler yazıyorlar o mektuplarda ah bir bilsen Eşref. Ne hikâyeler ne yaşanmışlıklar.”

Alo Buyurun Yalnızlar Geçidi öyküsü ismi gibi trajikomik. Sağlam betimlemesiyle kurgusuyla dikkat çekiyor. Yalnız yaşayan bir adamın hikâyesinde, an’ı ve geçmişi, ince ince anlatıyor. Dokunaklı bir öykü. Eşinin kaybından duyduğu üzüntüyü ve yalnızlığını, kalabalıklar içinde yalnız olanı anlatıyor.

Vildan Külahlı Tanış, öykülerinde sessizliğe bürünmüş insanların sesi oluyor. Akıp giden hayatın içinden, insanı ele alan, insana dair hikâyeleriyle içimize işleyen öyküler.

 

 

 

 

 

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu