Kitaplık

EV ÖLDÜ BEN AĞAÇLARI SEYRETTİM / Mustafa ORMAN

 

EV ÖLDÜ BEN AĞAÇLARI SEYRETTİM / Mustafa ORMAN

Huriye Emre:

“Ev Öldü Ben Ağaçları Seyrettim” Mustafa Orman’ın son öykü kitabı. Kitabın ismi bile küçürek bir öykü niteliğinde.  Kimi uzun kimi kısa 13 öyküden oluşan kitapta, her öyküden sonra kitabı kapatıp nefeslenme ihtiyacı duyuyorsunuz. Son öyküden sonra tamamlandığınızı hissediyorsunuz.

Mustafa Orman, şiirsel bir üslup ve yer yer kısa cümlelerle bezediği öykülerinde bir coğrafyanın fotoğrafını çekiyor. Öykülerde; ölümle yaşam arasındaki çizgide yolculuk eden mültecilere, kiraz çekirdeğiyle mühürlenmiş aşklara, bir kutuda gelen ölüme, damı akan bir eve rastlıyorsunuz.

Öykülerde göze çarpan beş kavram var: ev, ölüm, anne, avlu, ağaç. Haydar Ergülen bir şiirinde: “ev ne, duvar! avlu bir gülümseme/ göz kırparsan taşın bile kalbi var!” demişti. Mustafa Orman da göz kırpıyor: avluya, ağaca, eve, ölüme… Bu kelimeler her öyküde tekrar can buluyor, farklı bir anlam kazanıyor. Bunu yaparken okura anlamları dikte etmenin aksine bir alan açıyor. Bilhassa “Ev nedir?” sorusu kitabı kapattıktan sonra bile hâlâ okurun zihninde dolanıyor.

Öykülerde dikkat çeken bir diğer unsur ise mekân olarak sık sık avlunun kullanılması.  Avlunun yöresel kullanımı olan “hayat”a dokunuyor Orman. “Güya avluya ‘hayat’ diyorlar ama hayatın tam ortasına atmışlar horozu.” (s.106) Hayat; o avluda başlıyor, o avluda bitiyor. Yaşam da ölüm de ilk oraya uğruyor sanki. Bazen bir kırlangıç ölüsü düşüyor hayata, bazen çocuk sesleri dolduruyor. Hayat bizim için o avluda yaşadıklarımızdan ibaret kalıyor çoğu zaman. Ya o avluda yaşadıklarımızı arıyor ya da o avluda yaşananlardan kaçıyoruz. Bazen kaçamıyor bir şekilde tutunuyoruz hayata. Tutunmaktan vazgeçtiğimiz gün ölüyoruz.

“İnsan bir akşamüstü kambur yorgunluğuyla çiçeklerden, aşklardan, evlerden, sevgilerden, yollardan, ağaçlardan ve dağlardan vazgeçtiyse işte akşamın ilerleyen saatlerinde ölmüş demektir.”(s. 84)

Mustafa Orman bir söyleşisinde kitabı için şu cümleyi kuruyor:

“Her insanın acısı biriciktir. Seyyidhan Kömürcü’nün dediği gibi ‘Ölürüm dediğim yerde ev yaptım.’ Ben de bu öyküleri yazdım.”

Ben o evi gördüm, gezdim ve sevdim. Yaşanmışlığını hissettim. Duvarlarını dinledim. Yolunuz düşerse siz de bir uğrayın. Avlusunda soluklanın.

Songül USLU:

Eserdeki tüm öykülerin aynı güçte olduğunu söylemek mümkün olmasa da kitabın tamamını ele aldığımızda; okuru tatmin edecek, yazarın kendi hayatına eğildiği ve bazı öykülerin okundukça daha da zenginleştiği bir eser çıkıyor karşımıza.

Ev Öldü Ben Ağaçları Seyrettim”in en temel mahareti ısrarından vazgeçmiyor oluşu. Anneden, hayattan bahsetme ısrarıdır bu. Ancak söz konusu ısrar, ısıtılıp ısıtılıp önümüze sunulan temcit pilavlarının tadını vermiyor okura. Aksine, hayatı yeniden hatırlatıyor bize. Kutsamayan, yaraları bütünüyle baş tacı etmeyen bir ısrardan söz ediyorum. İyi yanları parlatılanlar, dümdüz kötü karakterler, her durumda mürekkep yalamış tipler, büyük kahramanlar yok bu öykülerde. Günahları ve sevaplarıyla gerçek insanlar var. Tek başına onları anlatma ısrarı bile kendi çağdaşlarından farklı bir yere konumlandırıyor yazarı. Küçük dokunuşlarla bizi hikâyelerin atmosferinde tutmayı başarıyor Orman. Hikayeleri oluşturan o küçük parçalar, yazmak meselesini ciddiye alan bir öykücünün elinde, binlerce değil, isterse milyonlarca kez yazılmış olsun ışıldayıp durur. Okurken hikâyeden çok dili deneyimleriz çünkü. O dil taşır öyküyü de yazarını da. Dili bu denli sahileştirmek, anlatıyı sırtını merak unsuruna yaslamadan derinleştirmek kolay değil.

Bununla birlikte üzerinde titizlikle durulsa daha zengin bir okuma deneyimi yaşatacak öyküler de var kitapta. Ne olursa olsun güçlü ve zayıf yönleriyle üzerinde durulması gereken, iyi öykü okumak isteyen okurun listesine almasını gönül rahatlığıyla tavsiye edebileceğimiz nitelikli bir kitap “Ev Öldü Ben Ağaçları Seyrettim.”

Şahide ÇÖMEZ:

Mustafa Orman’ın yeni öykü kitabı “Ev Öldü Ben Ağaçları Seyrettim” Mayıs 2024’te Everest Yayınları’ndan çıktı. Kitapta toplam 13 öykü var. Orman, uzun öykülerin aralarında bir bütünün parçalarıymış hissi veren çok kısa öykülere yer vermiş. Kitabı bitiren her okurun sanki bir haritanın tamamını görmüş hissi ile dolacağını düşünüyorum. Çünkü yazar; benzer izlekler üzerinden hem kişisel hem sosyal sıkıntıların, sorunların ağırlığını işliyor. Hayatın akışı içinde birbirine bağlı, birbirini bütünleyen öyküler bunlar.

Ödüllü yazarımız, kaçakçıların, açlık ve yoklukla sınananların, sınırı gizlice geçenlerin, askere evladını gönderip de ölüm haberini alanların, gözaltında kaybedilenlerin, umutsuz aşkların hâlipürmelâlini gözler önüne seriyor. Okuduğunuz her öyküden sonra boğazınızda bir yumru kalıyor, siz o yumru cebelleşirken bir sonraki öykü suratınızda bir tokat gibi patlıyor. O yüzden çabuk okunabilir, hızlıca geçilebilir öyküler değil bunlar. Yazarın söylediklerinde gören gözler, anlayan kalpler için altı çizilesi noktalar oldukça çok. Bu vesileyle öykü seven herkesin kitabı bir an önce okuması gerektiğini söylemek isterim.

 

 

Züleyha YILMAZ:

Mustafa Orman’ın “Ev Öldü Ben Ağaçları Seyrettim” adlı öykü kitabı, iki bölümden oluşuyor. Birinci bölümde on öykü, ikinci bölümde üç öykü mevcut. Kitabı eline aldığı andan itibaren okurun en çok etkileneceği şey, şüphesiz yazarın dili kullanmadaki ustalığı. Yazar; klasik, sıradan bir anlatım sistemini tercih etmemiş, kendine özgü bir anlatım yöntemi geliştirmiş. Mustafa Orman; ruhunuzun derinliklerine inen, sizi unutmaya çalıştığınız acılarla yüzleştiren, sanki size “yaran, yaramdır” diyen bir anlatıcı.

Öyküleri okurken çoğumuzun zaman zaman görmezden geldiği ölümü hayatımızın tam ortasına koyuyor yazar. “Bir de buradan, yakından bakın.” diyor. Hepimizin yüzleşmekten korktuğu ölüm; yan komşuda, sokakta ve aynı anda bizim evimizde dahi olabilir. Yazar birazda bizi “küçük insanlar”ın büyük ve acı dünyasına davet ediyor.

Sinesinde Bir Dağ Büyüyor” isimli öyküsü kitabın en sarsıcı, başarılı öykülerinden birisi. Bu öyküde yaşlı bir çiftin askerden dönüşünü bekledikleri evlatları var. Bu bekleyişte iç içe geçmiş fakirlik, çaresizlik, kimsesizlik… Sonra gelen şehit haberi içimize oturuyor. Evladı, vatani görevini   yaparken şehit olan ailelerin hayatına biraz daha yakından bakmış yazar, okuru da oraya çekmiş. Ateş düştüğü yeri yakar, derler ama bu öyküde ateş, çember gibi hepimizi içine alıyor. Yazarın amacı da bu değil midir? Bilmediğimiz hayatları, bildiğimizi sandığımız acıları bize anlatmak, hissettirmek “Gelin, bir de bu açıdan bakın bakalım.” demek!

Kokuisimli kısa öyküsünde bir cümle var ki sanırım hayatta hepimizin yaşadığı durumları özetliyor. “Unutulmak isteyen durmadan kendini hatırlatır, hatırlanmak isteyen de unutturur kendini.”(s.61)

Kitaba ismini veren “Ev Öldü Ben Ağaçları Seyrettim” öyküsü ilk cümlesiyle bizi öykünün içine alıyor ve sarıp sarmalıyor. “Anneannem ve babam aynı gün öldü.” cümlesiyle başlayan öykü insanın yakınlarını aynı anda kaybetmesinin dayanılmaz acısını anlatıyor. Aile üyeleri nereye gideceğini şaşırıyor ve ikiye ayrılıp iki ayrı taziye evine gidiyorlar. Hepsinin sonunda taziye evi ortamını, ölen insanın yakını olmayı bize farklı bir pencereden yavaş yavaş anlatıyor yazar.

İkinci bölümde ise kırık dökük ve mesafelere direnememiş bir aşk karşılıyor bizi. Ebul Kasım’ın yıllarca omzunda taşıdığı aşkını son derece başarılı biçimde anlatmış yazar.

İkinci bölümde uzun bir öykü var. Bir roman lezzeti vererek açılıyor, genişliyor. Mustafa Orman, bu uzun öykü ile okura, kaleminin romana kolayca evrilebileceğini gösteriyor.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu