Mektup

GECE 02.17 MEKTUPLARI V

Songül Uslu

 

21.12.2022

Düşsel Yanılgım,

Karanlık, kar yağışlı bir gecede uyandım. Oradaydın. Tavandan sallanan sarı ışıklar arasında seçtim seni, gözlerin muzdarip bakardı biraz. Parmaklarının arasında bir sigara, tüten dumanda yiten her nefesine yaş döktüm; yanı başımdasın ama çok ayrı kalmışsın benden.

Sana baktım, zihnindeki acı çanları gözlerinde duydum. Sen ise sarı ışıkları gün batımı sanacak kadar karanlıkta kalmış gözlerini masada olan ellerime sakladın, Tanrı’ya mahcup bıraktın beni ve birkaç nefesinle uçup gidecek kelebekler bıraktın. Boğazında biriken nefeslerinin hırıltılarına, dudak kenarlarında asılı kalmış birkaç hayalimize sığındım.

Masada duran, bir lavanta tarlasını andıran haplara takılı kaldı gözlerin. “Niçin?” diye sordun, konuşmayı unutmuş gibiyim, bakakalmama tebessüm ettin. Tebessümlerin üzerdi beni, yüreğimde bir çukur kazar, oraya gömerdi yaşlarımla büyüttüğüm çiçekleri. Ölümüne sabrım için çukurlar diyarı edindim kendime, diyemedim.

“Unutmam gerek.” deyiverdim.

“Senden gitmem gerek.”

Seni unutmak gerek bana, yüreğimdeki çukurlara, gamzelerinin kelebeklerini gömmeli. Gözlerimde birikmiş yaşlardaki elini silmem gerek.

“Senden, kimler sildi beni?”

Sustum.

Sessizliğimi paylaştın benimle. Aynaların kırık ve kapılarını kendine dâhi açmazken bile sessizliğimi paylaştın benimle. Üzgün tebessümünü sessiz mırıldanışların kapladı, içimde bir çöküntü var. Kendi kazdığım çukura sürüklüyorsun beni.

“Toprağa karışacağın gün çiçek kokularında bulacağım seni.” dedin, kollarını cihanı kucaklayacakmış gibi açtın, başımı yasladım sana anne rahmindeki hâlime sarılmışım gibi. Başımda dinlendi ellerin. Saçlarımdaki kırıklar ellerine batacak, diye tedirgin oldum. Üzerime sinen şefkatine gömdün beni, sana.

Durdun önümde, bir hatada bulunarak suretine döndüm, o vakit celladı gördüm gözlerinde çünkü orada çok sevdin beni. Korktum senden, en çok da gözlerinden. Aşkla bulanmış göz bebeklerinde bir sen gördüm, her gece ölüme yalvaran ben korktum gitmeye. Senden, en çok da gözlerinden.

“Kara saçlarına kırlar düşürmüşsün. Serçem, Vera’m, nasıl da değişmişsin. Ne yaptın kendine böyle?”

Sevdim, diyemedim sana. Seni o kadar çok sevdim ki bir daha bakamadım hayatın yüzüne, diyemedim. Sözcükler boğazıma dolandı, sükûnet kırıldı aramızda. Hâlâ kollarında olsaydım, köşe bucak kaçmasaydın gözlerimden, ellerinden düşürmeseydin beni… Bir dinleseydin sessizliğimi, ne diye gittin ki? Soramadım sana.

Kapanan kapının gıcırtısı, güzde kırılan yapraklar gibiydi. Her kapı gıcırtısı ardından yükselen yalnızlığımla, sen gittiğinde kalan saç tellerinin tozlu ağıtlarıyla, tahta masaya kazınmış adımı okşayan parmaklarınla sessizliğimi paylaştım; mecburiyetin acizliğini anlatamazdım sana. Ben bilemedim hiç, ardımda birileri varken çekemedim kapıyı. Giderken bıraktığın gölgen hâlen kapıdayken nefes alamadım. Korkuyorum senden fakat en çok sensizlikten.

“Kaybettim.”

Kayboldum sende, neredesin? Yitirdim yuvamı, saçlarının kokusu hâlâ ellerimde. Tut ellerimden yoksa karışacaksın dünyaya. Zulmün haddini aştı, evimi yaktın, gözlerini ver bana. Sen bütün son/gülleri dikeniyle kanattın, kaçmak istiyorum senden fakat açılan her kapıda tebessümün var. Bırak ölümünü, kal burada. Soluğum tükendi, al beni benden. Bakma bana, aç kapıyı, al gözlerini benden. Al canımı, sev beni. Neredesin?

Cam kenarına kar taneleri düştü, solmuş sarı ışıklar söndü. Karanlığa teslim olmuş odada; kesik nefes çekişlerini, sokak lambasının yansıyan ışıklarından aralanan dudaklarını gördüm. Bir gözyaşı belirdi. Dışarıdaki kar taneleri misali, orada olduğuna sadece gözler şâhitti. Mırıldanıyordun kendince, nefes almaktan korkar gibiydin.

Nefes almaktan, beni sevmekten korkuyordun. Hasretimden, çökmüş omuzlarımdan muzdarip kollarımdan korkuyordun. Orada kendini görmekten, gözlerimden, ölümünden korkuyordun. Benden, aşktan korkuyordun.

“Gel yanıma.” fısıldadın, karanlığa çöken bir yük sözlerin. Omuzlarım ağrıdı. “Tüm korkuların geçecek, gel yamacıma.” dedin.

Ama benim korkularım sensin, bana on üç yaşında bakan gözlerin, omuzlarıma değecek ceketin ve hücrelerime kokunun sinmesi benim en büyük kederim. Çocuklardan korkuyorum sevdiğim. Çocukluğun en büyük kâbusum, dizlerinde kan görürsem öleceğim, üşüyeceğim. İçimden bir şubat daha geçecek. Korkuyorum üzerindeki ceketten, kışın cesedini taşıdığı çocuk gözlerinden.

“Gideceksin.” dedim fakat bakamadım yüzüne.

“Gitmem.” dedin. Sesindeki kararsızlık üzdü beni. Ellerinde hayat bulan yüreğime en soğuk kışını yaşattın o gece.

“Gidiyorsun.” dedim.

Üzerimizdeki sarı ışık aydınlandı. Önce bana tutunan ellerini yitirdim, sonrasında başımı yasladığım göğsünü. Omuzlarım yetim kaldı ceketinin sessiz ayrılışıyla. Ansızın değil, bende olan her bir parçanı yeniden kaybettim usul usul. Çocuk gözlerine son kez bakamadan söndün odanın karanlığında. Dizlerimin üzerinde, oturduğun kırık sandalyenin başında karın yağışını izledim; baharımı tam orada kaybettim. Kar taneleri yasını bile getirmedi bana. Ansızın değil, parça parça koptum dünyadan.

Kaybettim seni fakat sesin yanımda, hâlâ yanımda. Ben kayıbım.

Tebessümünden yaşlar akıyor.

Ölüme rağmen sıcacıksın.

Bu gece gitme düşümden…

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu