Öykü

TAMPON BÖLGE-Züleyha YILMAZ

Sevgili Aren,

    Uzun zamandır sana mektup yazmıyorum. Kendimi toparlamam zaman aldı. Telefonuma bıraktığın çağrıları gördüm ama seninle konuşacak hâlde bile değildim. Bilirsin mektup yazmayı severim. Belki konuşarak değil de yazarak kendimi daha iyi ifade edebilirim. Öyle düşündüm hep nedense. Oysa Türkçe derslerinde yazılan kompozisyonlardan öyle çok iyi puanlar alan bir öğrenci de olmadım hiç. Hiçbir yazım, okul panosuna da asılmadı. Yine de yazmak benim için hep bir tutku olarak kaldı. Yazarken içimi dökmek ruhumun sancılarını dindirmemi sağladı hep. Varsın kimse anlamasın. Bir beyaz kağıt ve kalem dertlerimi dökmeme yeterdi. Ama artık yetmiyor. Bu yüzden yazıyorum sana bu mektubu.

    Öncelikle eşimin cenaze merasiminde yanımda olduğun için teşekkür etmek isterim. Mezara toprak atılırken ben de sanki artık o mezarda kalacağım ve hiç normal yaşama dönmeyeceğim sanıyordum. Oysa öyle olmadı. Cenazede çoğunlukla kendimde değildim. Annem sürekli kolonya ile bileklerimi ovalayıp durdu. Hakan’ın beni istemeye geldiği zaman ellerine döktüğüm kolonya aklıma geldi. Mutluluktan uçuyordum. Evin içinde kıyafetlerimi giymiş her şeyi özenle hazırlamıştım. Yanlız evde limon değil tütün kolonyası vardı. Ben tütün kolonyasını çok severim. Biraz çocukluğum biraz bayramlar aklıma gelir. Ama ya Hakan tütün kolonyası sevmiyorsa?.. Herhangi bir şeyin ters gidecek olması ihtimali beni tedirgin ediyordu. Hakan ellerine tütün kolonyasını dökünce yüzüme bakıp “Çocukluğum…” demişti ve “Ömrümün devamı…” diyerek yüzüme bakıp göz kırpmıştı. O zaman onunla evlenmek kararımın ne kadar doğru olduğunu anlamıştım.

    Kendime geldiğim anlarda seni yanı başımda görmek bana kendimi çok iyi hissettirdi. Bir an bile baş ucumdan ayrılmadın. Bunu kendime geldiğim zaman annem söyledi. Sen hep böyleydin. Zor zamanlarımda bir kahraman gibi ortaya çıkar sonra sessizce köşene çekilirdin. Sen hasta olmuştun hani hatırlar mısın? O gün sokağa oyun oynamaya gelememiştin. Hasta olduğunu duyunca çok üzülmüştüm. O günün gecesinde ben de yataklara düşmüştüm. Sen hasta hâlinle beni ziyarete gelmiştin. Ben sana kıyamamıştım, sen de bana… İşte o gün bana uyurken baş ucumda bir şeyler söylemiştin. O gün söylediklerini duydum. Ama ertesi gün bana sorunca hatırlamıyorum, bir şey duymadım, demiştim. Oysa kulaklarımdan sesin hiç gitmiyordu.

    Eşimin gidişinin üzerinden dokuz ay geçmesine rağmen onun yokluğuna bir türlü alışamadım.  Bugüne kadar sorunlarımı aşmama senin desteğin hep yardımcı olmuştu. Ama bu boşluk öyle büyük ki  korkarım bu defa güzel sözlerin bile bana yardımcı olamayacak. İçi boşalmış bir çuval gibiyim. Varlığım sadece Hakan’ın varlığı ile anlam bulmuştu. Senin varlığını ve desteğini bilmek  bile yardımcı olamadı bu acıyı atlatmamda. Kendini suçlama lütfen. Sen her insanın sahip olmak istediği gibi bir dostsun.

    Aren, onunla son kez arabaya bindiğimiz zaman neden arabayı kullanmamı istedi bilmiyorum. Günler  ve gecelerce düşündüm. Ama cevabını bulamadım. Her zaman şoförlüğümle dalga geçerdi. “Canımı sana emanet etmem. ” der gülerdi. Fakat o kara günde arabayı illaki benim sürmemi neden istedi? Belki de hissetmişti. Düşüncelerim karmaşık. Artık hiçbir şey bilmiyorum Aren. Düşünceler, nedenler, niçinler, zihnimi tırmalıyor. Yokluğu her gün azalmıyor, artıyor. Onsuz hayat boş bir çerçeveyi andırıyor. Öznesi olmayan cümle gibi karşımda duruyor. Her şey var olan anlamını yitirdi. Psikoloğum zamanla geçecek diyor. Ona inanıyorum. Başka çarem de yok.  Geceleri uyuyabilmem için bana üç ayrı antidepresan veriyorlar. Oysa ne zaman uyusam direksiyonu ellerimin arasında sıkıyorum, gözlerimi kapatıyorum. Sonra dayanılmaz bir ses  zihnimde yankılanıyor.  Araba direğe yahut direk arabaya çarpıyor. Hakan’ın yüzünü görüyorum. Sonrası boşluk. Saçlarım birbirine yapışmış hâlde uyanıyorum. Uyumak benim için işkence hâlini alıyor. Hakan ince yüzü ve yeşil gözleriyle karşımda üzgün üzgün bana bakıyor. Kendimi sürekli suçluyorum. Zihnimdeki sorular hiç peşimi bırakmıyor. Ben bu hâldeyken çocuklarla da annem ilgileniyor.

    Ah, Aren! Çocukken çıktığımız karadut ağacını hatırlıyor musun?  Dutların  en güzelleri hep uç dallarda olurdu. Ben uç dallara tırmanıp o lezzetli dutları yemeyi çok severdim. Sen ağaçtan düşeceğim diye çok korkardın.” Dikkat et, Nil! “diye bağırıp dururdun oturduğun geniş dalın üstünden. Hakan da beni yanlız bırakmaktan korkardı. Ama şimdi yanlızım Aren. Sen uzaklardasın, Hakan ise erişilmez bir yerde. İşlerini ayarlasan da beni ziyarete gelsen ya da çocukken tatile gittiğimiz deniz kıyısına gitsek…  Psikoloğum bunun bana iyi gelebileceğini söyledi. Seni sordu bana ve sıcacık kalbini, zarif duruşunu, beni hep koruyuşunu uzun uzun  anlattım.  Seni anlattığım zamanlarda gözlerim parlıyormuş. Psikoloğum söyledi, gülümsedim. Aren benim her şeyim, demek istedim. Kelimeler boğazımda düğümlendi, diyemedim.

    Hakan’ı çok özlüyorum. Seni de çok özlüyorum. Artık aramızdaki bu soğuk savaş bitsin. Yine eskisi gibi olalım istiyorum. Biliyorum hâlâ bana kızgınsın. Çocuktuk, on beş yaşındaydık; senin benden başka birini sevmeni, önemsemeni istemedim. Seni çok kıskanmıştım. Oyuncağı elinden alınmış çocuklar gibiydim. Senin saçını çekmek, canını acıtmak istiyordum. Sibel’e aşık olman beni çok kızdırmışdı. Elbette aranızı bozmadan durmayacaktım.  Sizi, benim ayırdığımı biliyordun. Bunu hiç yüzüme söylemedin ama senin bildiğini, anladığını biliyordum.

    “Onu gerçekten seviyor musun? ” diye sorduğum zaman yüzünü yere eğdin, yanakların kızardı.

    “Evet. “dedin. Evet, kalbime bıçak gibi saplandı. Bir şey demedim, diyemedim.

    Gençtik belki de biraz çocuk. Ne olur affet artık beni.  Bu olaydan sonra anneannenin  yanına gitmiştin. Ne haber bırakmıştın ne de yüzüme bakmıştın. Kızmıştın ama gelip benimle bunu konuşmamıştın. Beni hem sensizliğe hem de sessizliğe mahkum etmiştin. Bana kimsenin veremeyeceği cezayı sen vermiştin. Uzun süre senden haber alamadım. Annenleri de nerede olduğunu özellikle bana söylememeleri konusunda tembihlemiştin. Ama ben Aysel teyzeyi sıkıştırıp biraz da gözyaşı dökünce bana kıyamadı ve nerede olduğunu bana söyledi. Koşarak eve gidip eşyalarımı hazırlayıp yola çıktım. Seni mutsuz ve beni özler hâlde bulacağımı düşünüyordum. Anneannenlerin evinin sokağına kadar, seninle buluşunca her şeyin çok güzel olacağını hayal edip durmuştum. İşte o sokakta  seni bir grup arkadaşınla görünce hele kolunu, senin koluna dolayan o sarışın kızı görünce dünyam başıma yıkıldı. Beni görmemen için sokağın köşesine büzüldüm seni izledim. Senin yüzündeki mutluluk beni kahretmişti. Ben sensiz bir hiç iken sen bensiz de gayet mutluydun. O gün sana bir şey diyemeden ağlayarak geri evime döndüm. İşte aylar sonra beni aradığın zamanlar seninle görüşmek istemeyişimin sebebini de öğrendin. Sana bunu söylemeyi çok istedim. Ama söyleyemedim. Nihayetinde benim de bir gururum vardı. Söyleyemezdim. Şimdi sana bunları anlatınca fark ediyorum da çocukça bir kıskançlık bizi birbirimizden ne kadar uzaklaştırmış. Artık geri kalan ömrümde senden ayrı kalmak istemiyorum.   Lütfen, beni anlamaya çalış! Geçmişi geçmişte bırakmanın zamanı gelmedi mi? Hadi çocukluğu bırak, eskisi gibi olalım. Beni affettiğini  yazan mektubunu merakla bekliyorum.

    Ya da beni hiç affetme Aren. Beni biliyorsun. Bilmiyorsan da seziyorsun senelerdir. Sana olan duygularımdan kendimi ve seni koruyabilmek için yalan demek istemiyorum ama bir film stüdyosu gibi ellerimle kurduğum bir hayatın içinde yaşadım bunca yıl. Hakan’ı sevdim mi? Evet, sevdim.  İyi bir insandı. Hayat arkadaşımdı. Her şeyden önce çok iyi bir dosttu. Kendisinden iyilik ve sevgiden başka bir şey görmedim. Biliyorsun ki onunla evliliğim aramızda bir tampon bölgeydi Aren. O bölge artık yok. Eski yahut yıllarca eskidiği yanılgısına kapıldığım duygularım geçmişte olduklarından daha güçlü biçimde istila etti ruhumu. Dört bir yanım sarıldı Aren. Bir kale gibi kuşatıldım. Yalnız başıma kaldığım bir kalede muhasara altındayım. Gelme Aren. Ola ki… Bir ihtimal ki…Bir şeyi yok saydık diye o, yok olmuyor. Ben bu duyguları yalnız başıma yaşamadım, diye düşünüyorum bazen. Bana bakışların, davranışların dostluk maskesi ile ehlileştirilmiş bir sevda değilse neydi? Bilmiyorum Aren. Belki de yanılıyorum. Her şey çok daha kolay ve güzel olabilecekken sen ve ben neden bu yolu seçtik? Aramızda hiçbir engel yokken başka türlü bir hayat kurabilirdik. Şu an hiçbir şeyi sağlıklı değerlendirebilecek bir durumda değilim.  Seni aramayışımın asıl nedeni bu. Senden hayatım boyunca istemediğim bir şeyi şimdi istiyorum. İlk ve son kez. Bunca yıl yüz yüze söyleyemedik belki ama bunu artık senden istiyorum. Bana bir mektup yaz. O mektubun hitap kısmından anlayacağım senin için ne anlama geldiğimi.

                                                                                                                                                                                                                                                                   NİL

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu