BENİM RÜYALARIM HEP ÇIKAR-Esra KAHYA
BENİM RÜYALARIM HEP ÇIKAR-Esra KAHYA
Fatma Nur UYSAL PINAR
Hayra yorduğumuz her rüya çıksa da çıkmasa da zihnimizi meşgul eder. Rüyalar hayatın fragmanı olabilecekken unuttuklarımızın toplamı olarak karşımıza çıkar. Gerçek mi düş mü dediğimiz her durum aslında kalbimizin kuytu köşesinde bize sırıtır. Esra Kahya, bütün bu hâlleri kurgulaştırmış ve on iki farklı öykü sunmuş okura. Yazar, kitabında çoğulcu bir seslenişle okurunu selamlıyor. Karakterlerin engin gözlem gücüyle, ayrıntılı bir şekilde anlatılmış olması yazarın her kesimden, her yaştan, her meslekten insana dokunabildiğini gösteriyor. Özellikle takıntılı karakterlerin hayatla takıntılarını yarıştırma uğraşı pek çok öyküde belirgin. Üçler, yediler, kırklar evreninde sıkışıp kalan ve bu sıkışıklıktan rahatsız olmayacak kadar rolünü kanıksamış karakterlerin dar pencereden gökyüzünü seyir çabaları okuru oldukça etkiliyor. Mercan’ın Saçları öyküsündeki Mercan’ın kaçmaya çalıştığı, eleştirdiği, tiksindiği duruma muhatap olup o kişilerden biri olması bunun en güzel örneği.
Erdem, kötülükle iyilik arasında tercihte bulunmaktır. Tercihi kötülük olan karakterlerin masum insanlara, etliye sütlüye karışmayan tiplere uylaması ve onların hayatını zindana çevirmesi yine çoğu öykünün konusu. Ölümün tedrisinden, cesaretin imbiğinden geçen ama ailesinden koparılma anına ve cüzzama yenilen Yeniçeri Şahin; aynı sayıları diline pelesenk eden, travmasını üç kat yorgana saklayan, annesinin kaderini çeyiz edinen Pembe; portakalı soyup baş ucuna koyan, yalan uydurup buna inanan yahut her şeyin yalan olma ihtimalini yumuşacık terliğe saklayan, sağ ayakla girmediği zaman kör şeytana çatan, ritüelleri tersine dönünce felaket bekleyen Hasret… Bütün bu karakterlere bakınca öykülerin odağında karakter analizini derli toplu şekilde yapmasıyla, hesabını kitabına uydurmuş bir yazarla karşılaşıyoruz. Yer yer masal, yer yer efsane dili Benim Rüyalarım Hep Çıkar’a yakışmış. Efsunlu kelimelerle örülmüş cümlelerin okuyanın merak duygusunu tetikliyor olması da kitabın kısa sürede birkaç baskı yapmasına sebep olan önemli bir ayrıntı. Esra Kahya’nın güzel rüyalarının hep çıkması temennisiyle…
Huriye EMRE
Benim Rüyalarım Hep Çıkar Esra Kahya’nın ilk öykü kitabı. İlk öykü kitabının günahından uzak yere sağlam basan öyküler, rengârenk karakterler, her öyküde daha ilk cümleden okuru yakalayan bir anlatım, vurucu finaller, bir tema etrafında dönmeyen her öyküde bizi başka bir rüyaya çıkaran uykular.
Öyküleri okuduktan sonra aylar geçse de Fırat’ın ahını duyuyorum göğümde. Mercan’ın bir bir koparttığı saçları hep gözümün önünde. Pembe’nin ayakkabıları çamurda, Saniye’nin bebeği Umay Ana’nın kucağında. Öykülerin zihnimde böyle canlı kalması Esra Kahya’nın atmosfer kurmadaki başarısının kanıtı elbette. Kurduğu atmosfere bir de akıcı bir dil eklenince sizi alıp öyküye dahil ediyor. Kelimeleriyle üstümüzde bir kilim dokuyor adeta. Sanki biz halı tezgâhıyız, kelimeler ilmek. Her öykü bambaşka bir motif. Her öyküde bir kirkit etkisi. Mercan, Fırat, Pembe, Selim, Karsa ve Hasret’le el ele tutuşup çıkıyoruz bu rüyadan. Daha güzel bir dünyanın varlığına inanıyoruz.
Hüseyin KILIÇ
Bir kitap için sadece beğendim ya da beğenmedim demek kolay lakin bunun sebeplerini cümlelere dökmek zor. Bununla birlikte aradan zaman geçtiğinde aklımızda kalan da o kitabın damağımızda yahut dimağımızda bıraktığı lezzet. Esra Kahya’nın kitabı için Güfte Edebiyat’tan kısa bir yorum istendiğinde de aklıma ilk gelen bu oldu. Benim Rüyalarım Hep Çıkar’ı Eylül 2023’te hızlıca almış ve kargonun gelişinden sonra henüz kısa bir süre geçmişken hızlı bir şekilde bitirmiştim. Daha önce çevrim içi ve basılı dergilerden okumaya alışkın olduğum Kahya’nın eseri bir çırpıda severek okuduğum bir kitaptı. Yani en kısa ifademle: “Ben bu kitabı beğendim. “Nispeten daha uzun bir değerlendirme için ise kitabı tekrar elime alarak kıyıya köşeye aldığım notlarla birlikte bir şeyler söylemeye çalıştım. Daha önce Kambur romanıyla Tanpınar ödülünü alan Kahya’nın öykülerinde kullandığı dilin oldukça akıcı olduğunu söyleyebilirim. Bir öyküyü bitirdiğinizde bir sonraki öykü için soluklanma ihtiyacı hissetmek yerine bir sonrakinde ne olacağının merakı oluşuyor zihinde. Soluklanma ihtiyacını ise ancak konu seçimlerinden dolayı hissediyorsunuz. Zira anlatılan hikâyeler coşku hissettirecek türden ziyade bazen toplumu bazen kendimizi sorgulamamıza sebep olan, acıklı ögeleri yoğun olarak barındırıyor. Bu da bende birçok çağdaş yazara söylediğim “Acıklı bir olay da anlatacak olsan metinde absürt, komik ya da saçma ögeler de bulunsun.” temennimi Kahya için de belirtmeme sebep oluyor. Zira hayat ne yüzde yüz acıdan oluşuyor ne de yüzde yüz neşeden. Neşe tarafının ağır basmasını dileyerek yaşayıp gittiğimiz gibi hikâyelerimizde de bunların dengesinin gözetilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Kurgu olarak değerlendirdiğimde ise kendisi de yazan insanın marazı olarak ben yazsam bu öyküleri kitaba alır mıydım, sorusunu sormadan duramadım. Burada da cevap evet olsa da Yeniçeri’nin Hezeyanı öyküsünün başlığının farklı olabileceğini, Ufak Bir Poster Meselesi’nde lokanta anımsamasının kaldırılabileceğini, Ben Bir Yalan Uydurdum’un finalinde bir muğlaklığın daha şık olabileceğini düşünsem de bunlar elbette kişisel görüşler. Favori öyküler ise “İşte Şimdi Yeminin Bozduğun Andır” ve “Monik Hanım ve Şişeler” oldu. Bu alana belki pek girmeyip, editör ve yazar öyle uygun görmüş deyip geçmek gerekiyor ama isteğimiz, beklentimiz daha iyi bir okuma keyfi olduğunda tamamen boş vermek de uygun olmuyor. Bir ilk öykü kitabı olarak değerlendirildiğinde bir klişe olsa bile otobiyografik ögelerin yer aldığını düşünsem de bunu bir dezavantaj değil yazarın güçlü gözlemlerine ve hafızasına yoruyorum. Gelen tepkilere bakıldığında ileride daha da başarılı olacağının sinyallerini bu kitapta yoğun olarak veren yazarın yeni kitaplarında ise artık öykü zamanlarının daha yakın döneme ve hayat tarzlarına yaklaşmasını, öykülerdeki gülümsetici sürprizlerin artmasını diliyorum.
Songül USLU
Benim Rüyalarım Hep Çıkar’da büyülü bir dünyaya adım atmış gibi hissettim. Bu kitapta her an içimize bakacak gibi olan nineleri, kocakarıları, batıl inanışlarımızı, geçmişten bu zamana devrilircesine düşüşümüzü, bazen hayata sığamayıp taştığımızı, taşınca “şeytan alıp götürdü”lerin, huzursuz ruhların acısını kelimelere yapıştıran bir dille yoğrulan öyküler okudum. Dünyama çok uzak öyküler anlatıyor gibi hissetsem de “kalbime dokundu” dedirtecek kadar sarsıldım. Kahya’nın öykülerinde kokuların, tatların, seslerin, gülüşlerin, kelimelerin, cümlelerin, bazen kesilen saçların, atılan taşların, görülen bir posterin, resmin, iniltinin, üşümenin, kalkmayan ahizelerin, rastgele bir çay taburesinin ruhu var. Bu ruh bir süre boşluğa baktırıyor. Sonra bizi kaderden karaktere, korkudan umuda doğru bir yolculuğa çıkarıyor. Yazar bu yolculukta okuyucusunu yalnız bırakmıyor. Her satırda “ben buradayım”ı hissediyorsunuz.
Esra Kâhya dili çok katmanlı kullanıyor. Bütün sözcüklerin içini deşiyor. Bir söyleşide dediği gibi “Bu dil benim. Kırk yıldır biriktirdiklerim. Yolumun kesiştiği herkesten aldığım şeyler var içinde. Yolumun düştüğü bütün yerler, bu yerlerde gördüğüm her şey var. Okuduklarımdan arta kalanlar, yaşadıklarımdan süzdüklerim, beğenip sakladıklarım ve farkına varmadan sızanlarla zihnimden yüreğime ve oradan da kalemime gelenler. Dilimde ben varım. Olduğum kadarımlayım”
Kanımca edebiyat dünyası büyük bir yazar kazanıyor. Okuyun dostlar. Hem bakarsınız sizin de rüyalarınız çıkar.
Zeynep SAYMAN
Esra Kahya, Benim Rüyalarım Hep Çıkar’da konu zenginliği, etkileyici kurguları ve iyi bir anlatımla okuru büyülü bir yolculuğa çıkarıyor. Bu yolculukta genellikle geçmişin ışığında ya da karanlığında var olmaya çalışan insanların öykülerine tanıklık ediyoruz.
Kimi zaman çocukluk travmaları, kimi zaman pişmanlıklar, kimi zaman masumiyet karşısında kötülüğün güç kazanması, kimi zaman yüzleşmeler gibi insanların içsel çatışmalarını körükleyen konuları rüya, hayal ve gerçek zeminlerinde işleyerek aktarıyor okura. Sadece içsel çatışmalar değil topluma ve insanlara dair gözlemleri de öykülerinde dikkat çekiyor. Kadının toplumdaki değerini ve bu değerin nasıl aşağı çekilebildiğini, çocuk olmayı, yetişkin olmayı, masumiyeti, kirlenmeyi, birçok zıtlığı özgün bir üslupla resmetmiş. Çocuk ve kadın karakterlerin ön planda olduğu, geçmiş ve şimdi arasında insanların fıtratlarını, yaşamın gerçeklerini, kaderin kaçınılmazlığını ustalıkla kaleme almış. Yazar hem imgesel anlatımı hem de zamanlar ve mekânlar arası geçişi çok iyi kullanmış. Öyküleri okurken yazarın kendi dilini ve üslubunu oluşturma gayretini ve bu husustaki başarısını fark etmemek mümkün değil. Esra Kahya’nın yeni bir yazar olarak, önündeki uzun yolu başarıyla katedeceğinden ve edebiyat dünyasında sağlam bir yer edineceğinden, şüphem yok. Yolu açık olsun.
Züleyha YILMAZ
Benim Rüyalarım Hep Çıkar on iki öyküden oluşan bir kitap. Naftalin kokulu bir sandıktan çıkıp geldiğini zannettiğimiz öyküler. Kanatlarında, yazarın büyük ustalıkla yerleştirdiği metaforlar… Yüzyıllardır konuşmayı bekleyen suskun bir topluluk belki de.
Kendi küllerinden doğup kanlı, canlı ve şaşırtıcı derecede gerçek bir şekilde karşımızda duruyorlar. İçimizde sustuğumuz ne varsa yazar bir bir ortaya saçıyor, tıpkı kopan bir kolyenin boncuklarının etrafa saçılması gibi. Sonunda toplamak istiyorsunuz yapbozun parçalarını. Kendinizi duvara asıp uzaktan bakmak istiyorsunuz. Yazar sizi bölüyor, parçalıyor sonra toplayıp annenizin salonundaki vitrinine yerleştiriyor. Tıpkı annenizin güzel elbiseler örüp, süsleyip vitrine koyduğu plastik bebek gibi.