Kitaplık

YORGUN ÖYKÜLER-Dilek ALTUNDAĞ

YOL YORGUNU ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME

            Ayşe Ay,  ilk öykü kitabının Çoban Yayınlarından çıkan düzenlenmiş ikinci baskısı ile okuru selamlıyor.

            Yol Yorgunu, kadın temasının belirgin olduğu bir kitap. Hayatın karşısına çıkardığı zorluklara, onu durduran engellere, kendisine biçilen role boyun eğmek yerine cesaretle kendi hayat gemisinin kaptanı olmayı seçen kadınların hikâyelerini anlatıyor. Kitaba adını veren “Yol Yorgunu”; “Sensiz de, Siyah Passat ve Menderes” adlı birbirinin devamı niteliğindeki üç öyküden oluşuyor.

            “Suyu sert coğrafyaların çocuğuyum ben. Sen her mevsim ılıksın. Her mevsim yumuşak. Her mevsim durgun. Kar suları karışmaz ki suyuna. Bütün zerrelerinle seversin, sevince. Huzurlu, dingin, ılık… Yudum yudum, damla damla dolarsın insanın içine. Oysa içinde senin olduğun hiçbir hayalim olmadı benim. Hiçbir zaman. Hâlâ yok!” (Ay, 2022: 55)

            “Yol Yorgunu” üçlemesinin Menderes adlı öyküsünden alınan bu cümleler, öyküdeki Kerim karakterinin yüreğinden dökülüyor Nihal’e. Kitaptaki tüm güçlü kadın karakterlere söylenecek kadar etkileyici.

            Kitap boyunca bütün öykülerde bir bilinmezlik, bir merak unsuru söz konusu. Bu zamanda yaşanmaz denilen şeyler. “Yaşanmamalı” dedirten hâller.  Olaylar örgüsünde bilinçli adımlar atsa da hisler silsilesinde kaybolmaya mahkûmdur, okur. Gündelik yaşamdaki olayların, insanların, durumların baktığımızda arka planını göremediğimiz, bazen görmezlikten geldiğimiz bazen de bir sebeple saklı kalan hikâyeleri var Yol Yorgunu’nda.

            “Demek bu dünyada güçlü insanlar yanlış yapınca o “yanlış”, yeterince yanlış sayılmıyordu.” (Ay, 2022: 68) cümlesiyle nitelenen Vahit Bey ile Şerife Hanım’ın hikâyesi, sebepsiz bir vazgeçişin getirdiği yıkımı anlatıyor. Asıl hayatı, tül perdenin ardından kocasının düğününü izlerken öğrenip tanıyan vefalı bir kadın Şerife Hanım. O gün Şerife Hanım’ın mahallesinde hatta dünyada, penceresinin karşısındaki pelit ağacından başka gerçek dostu, sırdaşı kalmıyor. Şerife Hanım ile pelit ağacının sessiz dostluğu ile hissedilen ve bir ailenin parçalanmışlığını anlatan Pelit Ağacı öyküsünde, “Yolun ortasında yoldaşını sebepsiz değiştiren yolunu kaybetmeye hazır olmalı oğul.” (Ay, 2022: 77) diyor Şerife Hanım. Üzerine kuma getirilen bir kadın olarak yaşamını sürdürmüş bir anne olarak oğlunun yanlışına karşı duruyor. Günlük hayatta çevremizdeki pek çok ailenin geçmişinde var olan gerçek hikâyelerden. Üstelik Şerife Hanım, benzer bir acıyı ikinci kez oğlu ile sınanarak yaşıyor. Her ne kadar oğlu, babasının yolundan gitmese de yuvası başka türlü dağılıyor.

            “Öksüzlük yüreği yufka olmanın doruk noktasına taşır insanı, iki gözü iki çeşme gülüşler bundandır.” (Ay, 2022: 83) diyerek başlıyor Teslime. Dört yaşında öksüz kalıp önce üvey anne eziyeti, sonra da yokluk çeken Teslime’nin hikâyesi de çok tanıdık. Zorla evlendirilmek istenirken kurtuluşu tanımadığı bir genç olan İbrahim’e kaçmakta bulan Teslime’nin hikâyesi bu. Kendi evlatlarına da gelinlerine de yaşadığı hayatı kusmayan, kendisine yapılanların acısını çıkartmaya çalışmayan bir çileli kadın tanıyoruz bu öyküde.

            “Akrep Kavanozu”ndaki Gülsemin, fabrikada çalışarak geçimini sağlayan genç kızlardan biri. Yazar, okumayan ama başka türlü ayakları üzerinde durma çabası veren bir genç kızı yansıtıyor bu kez. Her ne kadar düşünmeyi sevmediğini söylese de hayatı gözlemleyerek anlamaya çalışan bir genç kız var karşımızda. “Evde, tarlada, fabrikada ya da resmî dairedeki gayretiyle hem kendisinin hem yuvasının başındaki türlü dumanları dağıtan bir lodos.” (Ay, 2022: 101) denebilecek kadınlardan biri Gülsemin.

            “Kadınlara toplumun dayatmasıyla çoğu zaman yine başka kadınlarca biçilen dar kalıpları, bazen bir çapayla bazen bir yumak iple bazen bir tebeşir ya da kalemle bazen de bir fırça darbesiyle yine kadınlar kıracak.” (Ay, 2022: 119) diyor Tablo öyküsünde yazar. Aysel’in gerçekleşen hayallerine şahit oluyoruz. Buraya kadar kanayan yaramız sağaltılıyor. Öykünün ilerleyen satırlarında umudun peşine düşen kızların hayatla mücadelesindeki haklı zaferlerini kutluyoruz. Nazmiye yengelere rağmen tuvalimizde bitmiş bir kış, kazanılmış bir zafer vardır artık.

            Nazire teyzenin yuvasına dönüş hikâyesini anlatan “Dönüş” öyküsü de “Yuva bizim her şeyimizdi. Bize atalarımızdan kalan mutluluktu, hatıralarımızdı. Bizi son nefesimizi verirken bile çağıran, kendine çeken ve bize ‘Artık çök!’ diyen toprak parçasıydı.” (Ay, 2022: 119)  diyerek başlıyor. Altmış yedi yaşında trafik kazası geçiren Nazire teyzenin hayatından bir kesite şahitlik ediyoruz. Ȃdeta, Çökelez Dağı’nın efsanesindeki Ellez Gazi’nin sancağını üstlenmeye hazır bir kadını tanıyoruz bu öyküde. Üvey anne elinde büyüyen Nazire teyze, köyü dışında hiçbir yerde yaşamak istemiyor ve çocuklarına karşı bile bunun mücadelesini veriyor. Hastane odasındaki sayıklamalarında bile onun bu tutkusu görülüyor. Ayşe Ay, “Dönüş” öyküsünde de geriye dönüş tekniğini çok ustaca kullanmış. Bu da öyküdeki Nazire teyzenin köye, toprağına olan sevgisinin okur tarafından daha iyi anlaşılmasını sağlamıştır.

            “Tek Kulak” öyküsünde, sıra dışı bir hikâye ile karşılaşıyoruz. Yazar, karakter olarak karşımıza çıkardığı Koçu Veysel ile eşeği Tek Kulak’ın çok eskilere dayanan dostluklarını, birbirlerinin hâl dilinden anlamalarını canlandırıyor zihnimizde. Yalburt Yaylası’nda geçen olayların içinde bir bozkır yolculuğu yapıyor okuyucu. Çobanlık yarışına giren Deli Kamil, Koçu Veysel ve eniştesi Ese’nin ana öğüdüne çarpıp kendilerine gelişlerini görüyoruz. Öyküde asıl kırılma Koca Ana’nın birlik olmamaları durumunda kızılcık değneği gibi kırılıvereceklerini söyleyerek akşam öğününde Koçu Veysel’i, Ese enişteyi ve Kamil’i aynı sofraya oturtmasıyla gerçekleşiyor. Evlatlarının her yaşta yaptığı, yapabileceği her hatada karşısına dikilebilen bir ana figürü var. “Aşına bir bütün soğan doğrayamasa da o aşla gönülleri bir edendir ana…” cümlesi vücut buluyor öykünün sonunda.

            Ayşe Ay, ilk kitabı olan Yol Yorgunu’nda akıcı bir dil kullanmış. Titizlikle seçtiği kelimeleri, dilinin sadeliği, gerektiğinde yerel söyleyişlere yer verişiyle okuru yorulmayacağı bir Anadolu seyahatine çıkarıyor. Öykülerde hep bir kırılma noktası mevcut ve çatışmalar hedefine ulaşıyor. Yazar, kadın temalı olduğunu rahatlıkla söyleyebileceğimiz bu kitabında, okurun bir toplumsal sorun hâline gelen “kadının aile hayatındaki ve toplumsal hayattaki ezilmişliği ve yok sayılmışlığı” meselesine dikkatleri çekiyor.  Üstelik bunu, anlatarak değil göstererek başarmıştır. Öykülerin sonu hep hüsranla bitmiyor. Okurla yazar arasındaki bağı koparmıyor Ayşe Ay.  Okurda, yazarın, kendisini anlattığı izlenimi de uyanmıyor. Öyküler oldukça uzun. Yol Yorgunu, yazarının romana evrilmeye hazır bir kalemi olduğu izlenimi uyandırıyor okurda.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu