SANAT VE EDEBİYATIN BİRLEŞTİRİCİ GÜCÜ-Saniye YÜCEL
Saniye YÜCEL
Materyalist bir toplumda yaşıyoruz. Etrafımızda gördüklerimize bağımlıyız ne yazık ki… Cep telefonu, ev, araba, para… İçimizde bizden başka iki kişi daha yaşamakta. Hırsla kıskançlık karışımı pırıl pırıl bir bellektir bunun ilki. Bipleyerek hatırlatmalar yapar, burası tıpkı bir google uyarısı gibi. Fazla arabesk, aşırı duygusallık – acı karışımı bir zihindir ikincisi. Acıyla beslenir ruhu, yaşamı, sevgisi. Acı dolu hikâyeler, ağlatan filmler, üzen haberler, bizi bizden alan şarkılar… Öyle ya duygusalız, bu bizdeki toplum bilinci. Sanattan bile yolu acıya çıkarırız, edebiyatta yollar zaten inişli çıkışlı.
Evliliğimizde, arkadaşlığımızda, evdeki çocuğumuzun eğitiminde mantığı ve gelişimi yok sayarız sürekli. Böyle olmamalı, sadece bilim konuşmalı… Bence tabii ki. Zaten ülkemiz, bir çelişkiler ülkesi. Bir yanımız Doğu Afrika, bir yanımız Kuzey Avrupa. En sefil yaşamdan, en gönenç yaşama kadar canımız ülkemiz ev sahibi. Ha bir de en iyi yaptığımız şey eleştiri.
Ne yapmalı bu noktada peki?
Biz bazen toplum olarak bazen ayrı ayrı bir birey olarak gücümüzü kullanalım değil mi? Bilgi en büyük güçtür. Gidişata göre nasıl kullanacağımızı bilelim yeter ki. Eee sen de kimsin, dediğinizi duyar gibiyim sanki. Ben mi? Ben, gücümü sanattan ve edebiyattan yana kullanan biriyim. Çok mu çok amatör ama kendimce düşünüyorum, yazıyorum, çiziyorum… Kim bilir belki de bir katkıda bulunuyorumdur ihtiyar dünyaya. Ayrıca küçük zihniyetlerin o kocaman egolarını yok sayanlar kulübüne üyeyim. Bir yandan da kültürüne, sanatına, gelenek göreneklerine sahip çıkan bir toplum hayali kuran biri, içli içli. “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür.” dememiş miydi Ulu Önder Atatürk? Bu onun da en büyük sevinci ve isteği değil miydi? Geleneklerini yitirmiş bir toplum, hafızasız bir bellek gibidir. Yok etmeyelim, yok saymayalım her şeyimizi. Tuvaline dokunan her fırçanın, tuşlarda gezinen her parmağın, kâğıda dökülen her kelimenin bir hafızası vardır. Bu hafıza halkın insanlık tarihindeki yerini belirler. Mesela: patron-işçi ilişkisi bir kültürdür, siyaset bir kültürdür. Her gün, belki her dakika olan trafik kazaları ve sonucundaki ölümler de bir kültür eksikliğidir. Norveç’te bir ay bulunma ve onların yaşantısını, kültürünü gözlemleme şansım oldu. Orada hiç ölümlü trafik kazası olmadığını biliyor muydunuz? Oldu ki öyle bir kaza oldu, baş sayfa haberi olduğunu, kabullenilemez, inanılmaz olduğunu biliyor muydunuz? Eğitim, kural, insan ve kültürü orada gözlemleyebilmek benim için büyük bir deneyim ve zevkti. Edebiyat bir kültürdür. Bırakın her şeyi insanın insana tavrı, ses tonu ve saygısı bir kültürdür.
Peki biz ne yapıyoruz?
Öz evladımız olan kültürü parça parça ayırmayı marifet sayıyoruz. Toplum içinde insanı ayrıştırmayı marifet sayıyoruz.
Hem Doğu hem Batı, hem eski hem yeni bir arada olamaz mıyız?
Yunus Emre’yi, Fuzuli’yi, Karacaoğlan’ı; Nazım’dan, Orhan Kemal’den ayırmak ne kadar doğru? Klasik edebiyat da bizim, halk edebiyatı da… Günümüz edebiyatı da…
Köksüz, ayrı ayrı edebiyat, sanat olur mu? Âşık Veysel de Hayri Dev de Kazancı Bedih de bizim. Sanat üzerinden ayrışmak da ne büyük hata!..
Bu yüzyılda – nedendir bilinmez- benimsediğimiz nihilist zihniyetimizden vazgeçip her yönümüzle birlik olabilirsek en güzel gelecek de bizim.