Sinema-Tiyatro

BERGEN FİLMİ ÜZERİNE-Hatice IŞIK KÖK

2006 yılının Mayıs ayında Tahsin Banguoğlu Yurdunda bahar şenlikleri vardı. Konsere Funda ARAR gelmişti. Funda ARAR’ın konsere çıkış şarkısı “Benim İçin Üzülme” olmuştu. Tüm yurt bahçesinde öğrenciler bu şarkıya eşlik ediyorlardı. Söyleyenler en fazla 20-22 yaşlarında ya var ya yoktular. Ama şarkı sözlerini eksiksiz biliyorlardı. Bu şarkı o günlerden çok daha önce şöhret bulmuş bir Bergen şarkısıydı. Aradan onca yıl geçmesine karşın üniversitelerin bahar şenliklerinde pop müziğin sevilen ismi Funda ARAR tekrar dile getirdiğinde hâlâ popülariterisini koruyan bir şarkıydı.
Acaba bu şarkı ve bunun gibi ”Sen Affetsen Ben Affetmem “şarkısı da Bergen tarafından söylendiği için mi çok ünlü acaba? Başkası söylese bu şarkıyı, bu kadar içselleştirip unutulmazların başına koyabilir miydik? Bence koyamazdık. Evet, şarkı güzel ama şarkıyı yaşadığı hayatın acılarıyla özümseyerek öyle güzel söylemiş ki Bergen; şarkı onun hayatının, yaşadıklarının, hissettiklerinin dışa vurumu gibi algılandı hep. Son yıllarda önceleri yüz çevrilen, belli bir kesime ait gibi düşünülen arabesk müziğin sevilen isimlerinin hayatı filme konu oluyor. Bunun önemli örneklerinden biri Müslüm GÜRSES oldu. Şimdiki örneği de Bergen.
Bergen filmini izledim. Bergen ve Müslüm GÜRSES’in seslendirdiği müzik türüne pek çok insan gibi aşinalığım ve ilgim hep olmuştur. Bu nedenle bu iki filme giderken aklımda şu sorular vardı: Sanatçıyı zaten tanıyorum. Acaba yaşananları filme nasıl aktardılar, neyi ne kadar gösterdiler, neyi gösteremediler?
Tabii ki insan hayatını bir iki saate sığdırmak zor bir iş. Bu nedenle en çarpıcı, en bilindik ve en etkileyici olaylar ele alınıyor. Bergen filminde de anne babasının ayrılığı, ayrılık sonrası yaşanan yoksulluk yılları, müziğe yeteneğinin fark edilmesi ve hayatına aldığı insanın onun hayatını altüst edişi anlatılmış.
Yaşananların ekrana nasıl yansıtıldığı çok önemli bir filmde. Çünkü bu film, seyircinin Bergen’i yakından tanıdığı ilk ve belki de son biyografik bir film olacak. Bu nedenle olayların ele alınış şekli yıllarca milyonların zihninde kalacak. Sinemanın böyle bir görevi de var. Toplum zihninde ortak bir kurgu oluşturmak. Filme giden herkesin zihninde aynı kurgu belirdi daha şimdiden.
Kimi seyircinin, ilk kurgu yerleşti zihnine. Kimisinin tozlar kalktı hafızasının üzerinden. Tekrar hatırlandı o yıllar. Toplumsal hafızamız tazelendi.
Peki, kimlerin hafızasını tazeledi film? Seyirciler arasında elli yaşındaki kadın da yirmi yaşındaki kadın da var. Bunun nedeni elbette en başta bir “kadın hikâyesi” olması. Elli yaşındaki kadının gençlik yıllarının şarkıcısı Bergen. Üstelik acı dolu hayatını halkın gözü önünde yaşamak zorunda kalmış bir sanatçı. O döneme şahitlik etmiş olan insanlar yaşananların nasıl gösterildiğini merak ediyor hâliyle.
Yirmi yaşındaki genç izleyici niye gidiyor peki? O da duyduğu bu kadını ve hayatını merak ettiği için gidiyor elbette. Kısacası Bergen, her kesimden insanın merak ettiği bir hayata sahipti. Kısacık ömrü, hazin sonu, aşkı için harcanmış yılları, koca bir yanılgı olan aşkı ve elinden alınan görme yeteneği, güzelliği hep merak konusu oldu. Ve sonuç olarak salonlar tıklım tıklım dolu.
Elinden alınamayan sesi ve cesareti onu halkın gözünde yüceltti. Onu gözünde yücelten halk, bu seferde sinema salonlarını doldurarak pandemi sonrası sinema yapımcılarını sevindirdi.
Bergen filmi, ana karakterinin acılı yaşamı dışında pandemi sonrası, insanları sinemaya çeken güç oldu. Yeniden sinema salonlarının dolabileceğine dair bir umut oldu. Bu anlamda da Bergen, seyircinin merakını cezbederken sinema salonlarını yeniden dolduran, sinema için yeniden itici bir güç olan bir film oldu bence. Yoksa siz hâlâ gitmediniz mi? Gidin ve toplumsal hafızaya ortak olun. Sizin zihninizde de Bergen anıları olsun. İyi seyirler…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu