Gençlerden

ÇOCUKLUK BİR BÜYÜDÜR-Nergis ODUNKIRAN

Asır, günlerdir okula gelmeyen en yakın arkadaşı Beste’yi, başında bir saç bandanası, zayıflamış hâliyle, annesiyle el ele sokakta yürürken gördü. Tuhaf olan şey Beste’nin günlerdir okula gelmeyip annesiyle beraber parka gitmesiydi. Hasta mıydı yoksa? Arkadaşı Beste, yürürken zorlanıyor, fark edilir derecede topallıyordu. Madem hastaydı, niçin parka gelmişti ki? Beste’yi daha önce hiç bu hâlde görmeyen Asır, dilini yutmuş gibi öylece kalakalmıştı. Asır’ın niçin bu hâlde olduğunu bilemiyor, tahmin yürütmekte de zorlanıyordu. Kasım ayının son haftalarına doğru Asır’ın sıklıkla gittiği huzurevindeki Selimiye Hanım’ın da benzer şekilde olduğunu anımsadı bir an. İçi burkuldu. İçinde bir şeylerin ezildiğini hissetti. Fakat Beste’nin durumu Selimiye Hanım’dan daha kötü gibi geldi ona.

Aradan kısa bir süre geçince Beste, Asır’ın iğneleyici bakışlarını sezdi. Onun bu bakışları Beste’nin yüzüne değiyor, onun bakışlarını kendisine çiviliyordu. Beste’nin kendisine baktığını gören Asır ne kendisinin ne de Beste’nin nasıl bir tepki vereceğini bilmiyor, vereceği tepkiler sonucunda neler olacağını dahi kestiremiyordu. Aradan çok zaman geçmeden Beste ona bakan kişinin Asır olduğunu anladığında durduğu yerden dikkat çekmemek adına kendini saklamaya, annesinin elinden tutup çekiştirmeye çalışıyordu. Fakat yaptığı hareketler dikkatleri daha fazla üstüne çekmekte gecikmedi. Asır’ın Beste’ye baktığı sırada gözüne ilişen şeylerden biri de Beste’nin o güzelim başak sarısı saçları yerine başında siyah beyaz desenleri olan bir saç bandanası bulunmasıydı. Niçin herkesin hayranlıkla baktığı, imrendiği o güzelim saçlarını saklamıştı? Belki de saçlarını kesmiştir, diye düşündü. Hatta bu fikir ona tahminden çok, kesinlik gibi göründü bir an. Saçlarının olmamasının nedenlerini düşünemiyor, mantıklı bir izahı olmadığı düşüncesine kafa yoruyordu. Bu sırada Beste’nin gözden kaybolmuş olması, Asır’ın etrafa bakınmasına neden olmuştu. Fazla vakit geçirmeden Beste ile annesinin gittiği yoldan parka doğru ilerlemeye karar verdi. Aceleyle yürümeye başladı. Gittiği parka daha önce birçok kez Beste ile geldiklerinden bu sefer parka Bestesiz gelişi ona tuhaf bir his vermişti.  Belki de onunla Selimiye Hanım arasında kurduğu benzerlik onu bu hislere itmişti. Parka geldiğinde birkaç adım ötesinden yorgun bir ses işitti. Sesin geldiği yere doğru yöneldiğinde karşılaştığı manzara beklentilerini karşılamamıştı. Beste’nin annesi parkın içerisindeki bankta oturuyordu fakat yanında Beste yoktu. Annesinin yanına gitmeyi düşünen Asır’ın düşüncesinden döndüren şey, parka geldiklerinde her zaman Beste ile gittikleri ağaç kovuğunun olduğu yer idi. Koşar adımlarla oraya gitmeye başladı. Ağaç kovuğu hem beraber oyun oynadıkları ilk yerlerden biri hem de en iyi arkadaşının Beste olduğuna karar verdiği yerdi. Çünkü o gün Beste orada Asır’ı ağlarken görmüş, yanına gelip niçin ağladığını, ağlamaması gerektiğini ona anlatmaya çalışmış ve başarılı da olmuştu. Ağaç kovuğuna geldiğinde tahmini doğru çıktı. Beste’nin bağdaş kurmuş bir vaziyette çimenlerin üzerinde soluk benziyle durduğunu gördü. Yeniden garip bir sıkıntı hissetti. Onunla konuşmak istiyor, bir yandan çekiniyor diğer yandan lafa nasıl giriş yapacağını kestiremiyordu. Titrek bir ses tonu ile konuşmaya başladı.

“Okula gelmediğin gün yani cuma günü, Nesrin öğretmenimizin oğlu ile tanıştık. Çok bilgili biriydi.”

Neden böyle yersiz bir konuyla lafa girdi, kendisi de anlamamıştı. Belki de okula gelmemesinin nedenini sormaktan çok, havadan sudan konuşmak istiyor, arkadaşını rahatlatmak istiyordu. Bir süre dalgın dalgın önüne baktı Beste. Biraz sonra ise arkadaşı beklemediği bir anda lafa girdi.

“Benden daha mı çok yıldızlı soru bildi?” dedi. Konuşmanın hızını kesmeden devam etti Asır. Sussalar konuşmayacaklardı çünkü.

“Hayır, sınıfta senden daha çok yıldızlı soru bilen yok ama sen gelmezsen o senin yerini kapacak, bunu istemezsin değil mi?”

“İstemiyorum tabii ki ama gelemem ki ben.”

Beste’nin niçin gelmeyeceğini sormayı çok istiyor, bir yandan da vereceği cevabın onu üzmesinden korkuyordu. Onunla bir daha görüşmeme fikri bir taş gibi oturdu içine. Daha fazla dayanamadı, bu duruma hem üzülüyor hem de buna sinirleniyordu. Başka yakın arkadaşları mı bizimle görüşmesini istemiyor, diye tuhaf bir düşünce geçti kafasından.

“Neden gelmiyorsun ki?” dedi Asır.

Beste’nin cevap vermek için geçen o kısacık sürede Asır’ın aklında onlarca kurgu belirdi.

“Annem özel çocukların çok işleri olduğunu, onun için sürekli hastaneye gitmemiz gerektiğini söyledi bana. Benim artık özel güçlerim varmış biliyor musun? İstediğim zaman onları kullanabilecekmişim. Annem böyle dedi.”

Duydukları karşısında hem şaşıran hem de düşündüğü çoğu şeyin saçma olduğunun farkına varan Asır, Beste’nin sözünü kesti heyecanla.

“Nasıl yani, çizgi filmlerdeki kahramanlar gibi mi?”

“Evet, onlar gibi. Hatta bunu kimseye söyleme ama ilk olarak bu güçlerimi sıkıcı matematik derslerinde kullanacağım.”

Bu sözün ardından iki çocukta da küçük kıkırdamalar oldu. Yeniden içinde bir sıcaklık hissetti Asır.

“Bu yüzden mi okula gelmedin? Bence bu çok havalı bir şey. Özel güçlerinle herkese hava atabilirsin ki!” dedikten sonra içinde hissettiği yeşil yaprakların yerini sonbaharın sararmış yapraklarına bırakması uzun sürmedi. Beste’nin elleri kafasındaki bandanaya doğru gitti. Bandanasını çözen Beste:

“Sana bir şey soracağım ama dürüst olmalısın tamam mı?”

Asır, evet anlamında kafasını salladı.

“Saçlarımı görebiliyor musun? Gittiğimiz hastanedeki teyze bana saçlarımı sadece özel çocukların görebildiğini söyledi, yani eğer sihirli güçlerin varsa görebilirmişsin. Annem okuldaki bazı çocukların sihirli olmadığını söyledi.”

Açıkçası bu soru Asır’ın beklemediği bir soruydu. Fakat o da sihirli çocuk olmayı istiyordu ve zaten öyleydi. Tereddüt etmeden soruyu yanıtladı.

“Elbette görüyorum, hâlâ sarı ve çok güzeller.” dedi.

Asır’ın verdiği cevap karşısında şaşkınlığa uğrayan Beste, arkadaşına sımsıkı sarıldı. Fakat Asır’ın arkadaşına söylemesi gereken bir şey vardı.

“Sana bir sır vereyim mi? Bence annen doğruyu söylememiş, tüm çocuklar sihirlidir ve herkes saçını görüyor bence. Yetişkinlerin sihri bizden daha az bir kere.”

” Nasıl yani, gerçekten mi?”

“Evet, hatta sınıftaki en yaramaz çocuk bile saçlarını görebilir. Sadece yetişkinler her çocuktaki sihri göremez. Aynı Rapunzel gibi. Saçları kesildikten sonra da sihirli saçları vardı ama kimse göremedi; çünkü onlar özel çocuklar değillerdi, olsalar görürlerdi. Ben gördüm bir kere.”

Beste, bu konuşmadan sonra arkadaşını onaylayarak tekrardan ona sarıldı. Asır bu hissi ikinci kez yaşıyordu, ilk yaşadığı an gibi yine aynı kovuğun altında aynı kişiyle sarılıyorlardı birbirlerine. İlk yaşadığı andan tek bir farkı vardı bunun: İkisi de daha sihirli çocuklardı artık.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu