Özge Okumalar

SÖZLÜKLERDEN ÇALINAN SÖZCÜKLER-Ayşe AY

“SÖZCÜKLER” ÖYKÜSÜ BAĞLAMINDA NECİP TOSUN’UN İNSANLARI

Necip TOSUN, hem Türk edebiyatı hem dünya edebiyatı açısından öykü türüne kuramsal alt yapısını tespit ederek ve türün yetkin örneklerini ortaya koyarak önemli hizmetleri olan isimlerin başında gelir.

KÜLLER VE UÇURUMLAR(1998), OTUZÜÇÜNCÜ PERON(2005), ANSIZIN HAYAT(2014), GİDİLMEMİŞ YERLERİN TÜRKÜSÜ(2021) adlı öykü kitaplarının yanı sıra TÜRK ÖYKÜCÜLÜĞÜNDE RASİM ÖZDENÖREN(1996), TÜRK ÖYKÜCÜLÜĞÜNDE MUSTAFA KUTLU (2004), MODERN ÖYKÜ KURAMI(2011), ÖYKÜMÜZÜN KIRK KAPISI(2013), DOĞU’NUN HİKȂYE KURAMI (2014), GÜNÜMÜZ ÖYKÜSÜ(2015), ÖYKÜMÜZÜN SINIR TAŞLARI (2016), ÖYKÜYÜ SANAT YAPANLAR (2017) adlı eserleri ile de türe, öykü kuramına dair hizmetlerini sürdürmüştür.

 “SÖZCÜKLER” öyküsü 2014 yılında Hece Yayınları tarafından yayımlanan ANSIZIN HAYAT adlı öykü kitabının ilk öyküsüdür. Öykü, harflerine bölünmüş yedi ayrı sözcüğün oluşturduğu bölümlerden oluşur: B-O-Ş-L-U-K, B-E-K-L-E-M-E-K, H-A-P-İ-S-H-A-N-E,  Ö-Z-G-Ü-R-L-Ü-K, K-A-Ç-M-A-K, K-O-P-Y-A, İ-Ç S-I-K-I-N-T-I-S-I. Öyküde sözcükler parça parçadır ve aynı zamanda öykünün anahtar kelimeleridir bu sözcükler. Bu, okura harflerin yerlerinin her an değişip yeni yeni sözcükler hâline gelebileceği izlenimi verir. Öte yandan sözcükler gibi öykü kişisinin hayatının da paramparça olacağı intibası uyanır okurda.

Öykü kişisi, elli yaşını geçkin olduğu anlaşılan, gençliğinde siyasi suçtan cezaevine girmiş, yalnız yaşayan bir adamdır. Yazar, öyküyü “sen” anlatıcı ile okura sunar ki sen anlatıcının tercih edilmesi öykü kişisinin kendisiyle ve senelerce sadakatle bağlı olduğu ideolojisiyle hesaplaşmasını vermek açısından son derece isabetlidir.

SÖZCÜKLER, Necip TOSUN’un bir dönemin egemen ideolojileri tarafından kullanılıp atılan, savrulan, sahip olduğu ve olacağı her şeyi, bütünüyle hayatını fikirleri uğruna feda eden insanların kendileriyle ve ideolojileriyle hesaplaşmalarını konu alan öykülerinden biridir. ANSIZIN HAYAT adlı öykü kitabında doğrudan bu tür bir hesaplaşmayı konu alan öyküler SÖZCÜKLER, TELEFON, SESSİZ KONUŞMALAR, BAHÇELER VE DUVARLAR, SESLER VE ÖTEKİ SESLER’dir. Biz bu yazımızda SÖZCÜKLER öyküsünden hareketle yazarın bu hesaplaşma öykülerindeki insanlarını değerlendirmek istiyoruz.

Öykünün daha başında, okur adeta boşlukta yaşayan var ile yok arasında bir insanla tanışır. Bu; yorgun, dalgın, okuduğu kitabın dünyasına dahi giremeyen biridir. Evi sessizdir, hayatı sessizdir. Öykü kişimiz komşularının hayatını uzaktan izler ancak. Sessiz ve dalgın bir şekilde evinde birini bekliyor gibidir ancak aslında gelecek kimsesi yoktur. O, Necip TOSUN’un davası uğruna bütün sevdiklerini, bütün hayatını yitirmiş insanlarından biridir. Beklemek sözcüğünün onun için bir anlamı yoktur. Anlatacak hiçbir şeyi yoktur onun. Elli yıllık hayatının bakiyesi “sessiz, upuzun bir çığlık”a benzeyen hayatıdır. Bir sessizliktir.

Öykü kişimizin, Necip TOSUN’un diğer insanları gibi hayatında kendine ait seçimleri olmamıştır. Onun kişiliğini, hayatını, fikirlerini davası, mensubu olduğu ideolojisi şekillendirmiştir.

Necip TOSUN’un insanları için takvimler, saatler dolayısıyla da zaman kavramı hiçbir şey ifade etmez. Necip TOSUN öykülerinde çoğu zaman saatler “ilgisiz bir zaman”ı gösteriyordur, durmuştur. Öykü kişimizin odasında takvim yoktur. Bir başka hesaplaşma öyküsü olan OTUZÜÇÜNCÜ PERON’da ise yıllar sonra evine geri dönen adam evdeki takvimin yıllar öncesinden kalma eski bir takvim olduğunu görür. Zaman durmuştur adeta. Fikirleri uğruna ömrünü feda eden bu insanlar için saatler ve takvimler hükümsüzdür. Necip TOSUN’un insanları için zaman farklı işlemiştir. Zaman hep geriye doğru akar Necip TOSUN’un insanları için. Onlar için gelecek yoktur. Onlar yalnız geçmişi olan insanlardır. Bugünleri de geçmişin altında ezilir. Onlar hayatı normal akışında yaşayamamışlardır. Zamanın dışındadır onlar. Çünkü bir hesaplaşmanın içindedirler.

Öykü kişimiz yasaklar ve prangalar ile çevrili olarak geçirir hayatını. Onlar duygularına, insanlığına pranga vurulmuş insanlardır. SÖZCÜKLER öyküsünde öykü kişimizin hapisten çıkış anını, yabancısı olduğu hayata o ilk giriş anını bu öyküde görmüyoruz. Ancak yazarın OTUZÜÇÜNCÜ PERON adlı diğer öykü kitabında yer alan bir başka hesaplaşma öyküsü olan GEÇİT, tam olarak o anın öyküsüdür. Necip TOSUN’un insanları, hapisten çıkınca adeta nereye basacaklarını bilemeyen “hayat acemisi” insanlardır. Hapis hayatı biter ama belki de ondan daha zor olan bir “özgürlük” hayatı başlar. Çünkü bu insanlar, geçmişte bütün sevdiklerini, ailelerini kaybetmişlerdir. Dönecekleri bir evleri yoktur. Olsa dahi o eve gönül rahatlığıyla girebilecek durumda değillerdir. Onlar davalarının harcadığı gençlikleri boyunca iç hesaplaşmalarını yapmış, hayatlarının bir noktasında gerçekte yaşamadıklarını ve yanıldıklarını görmüşlerdir. Onlar için gerçek özgürlük; hapisten çıkmak değil, davalarının ezberlettiği sözcüklerden kurtulup “kendi olmak”tır. Bu yüzden Necip TOSUN’un insanları hep “gide gide kendine var”ır. “Ve insanın yolculuğu hep kendine doğruydu, görmüştü.” der bir başka öykünün kişisi.(TOSUN,62)

“Elli sene sonra nefes alamıyorum dedin…” (TOSUN,10)

Öykü kişimiz özgürlük günlerinde hissetmek, gülmek, ağlamak, yaşamak ister. Ama o ve diğerleri yaşamayı bilmez. “Çünkü ölümün her türlüsü öğretilmişti sana ama nasıl yaşanacağı öğretilmemişti.” der anlatıcı.

Necip TOSUN’un insanları, geride kaybedilen birer ömürleri olduğu için hâlihazırda hayata sığmayan insanlardır. Onlar iç huzurunu kaybetmiştir. Bulundukları ortamda sürekli bunalır, utanç duyarak yaşarlar. Onlar aldanmış, aldatılmış insanlardır öykü kişimiz gibi.

İdeolojilerin kullanıp savurduğu insanlar, başkaları tarafından tanımlanmış, kişiliği silikleştirilmiş, tek tipleştirilmiş insanlardır.

Öykü kişimiz de “ihlas, iyilik, mucize” gibi davası tarafından içi doldurulup tanımlanan sözcükler tarafından hayatı kuşatılan bir insandır. “Tanrı sana bir hayat verdi. Ama sen onu öldürdün, hem de Tanrı için. Onu hep yanlış yorumladın.” der anlatıcı, öykü kişisine. (TOSUN, 11) O hep hayatın gerçeklerinden, insanı insan yapan özelliklerden kaçmıştır. Günahlardan kaçınırken hayatı kaçırmıştır. Onun hep davası tarafından tanımlanan ve kendisine verilen “kopya duygular”ı, “aşırma acılar”ı olmuştur. Kendisi silik kalmıştır daima. Duyguları bile ona ait değildir. Öykü kişimiz hiç âşık olmamıştır o yaşına kadar. Elli yaşını geçkin, hapisten çıkmış siyasi suçlu öykü kişimiz kendisinin bir parçası hâline gelen iç sıkıntısıyla parkta oturduğu bir gün karşı masada kitap okuyan bir kadının bakışına teslim eder duygularını. Onu görebilmek için sık sık parka gider. Ancak ona bütün kapılar kapalıdır. Ne bir bekleyeni vardır evde, ne zilini çalacak biri ne de bakışına cevap verecek biri… O, hayatın ortasında boşlukta asılı kalmış gibidir.

Öykü kişimizin ve Necip TOSUN’un diğer insanlarının yüreklerine gömdükleri, sustukları büyük hikâyeleri vardır. Onlar dünyayı değiştirmek istemiş ama bunu başaramadıklarını ve başaramayacaklarını görmüş insanlardır. Onlar idealisttir. Hep kavgaların içinde büyümüş çocuklardır. Bahçelerindeki çiçeklerin kokusunu alamamış, içtikleri suyun tadını hissedememişlerdir gençliklerinde. İlk gençlikleri sokaklarda afiş asıp polisten kaçmakla, karşı cephe, karşı görüş ile ölesiye ve öldüresiye mücadele etmekle geçmiştir. Davaları onlara hiç acımamıştır. Toplum, adalet onlara acımamıştır. Oysa bir merhametli bakışa denk gelseler bütün yaraları iyileşecektir. Bazen direklere asılan afişlerle aranmış, kaçmış, hapse atılmış insanlardır. Onlar aşklarını dahi kavgalarına feda etmiş insanlardır.

Necip TOSUN’un insanları, idealleri ile hesaplaşmış, idealleri içlerinde sönmüş insanlardır. Onlar ideallerinden bir bozgundan geri çekilir gibi çekilmek zorunda kalmışlardır. Ama onların bu bozgunu karşı kampa, karşı cepheye ya da adalete yenilmekle ilgili değildir. Onların bozgunu bizzat ideallerinin çöktüğünü, aslında ömürleri pahasına sarıldıkları davalarının inandıkları gibi olmadığını görmelerindendir. O insanlardan çoğu, dava arkadaşlarının bazılarının dava uğruna ölümüne, bazılarının karşı cepheye geçişine, bazılarının politikaya girip mevki, makam elde ettiğine, zenginleştiklerine şahit olmuşlardır geçip giden seneler içinde. Toplandıkları, dünyayı değiştirmek için birlikte hayaller kurdukları lokaller, kitabevleri, bürolar artık boşalmıştır. Kitabevleri internet-cafelere dönüşmüştür. İdeallerinin ışığını kaybettikleri için yollarını kaybetmiş aslında bir noktada da yollarını yeniden bulmaya çalışan insanlardır. Onlar için hayatın küçücük unsurları bile kalmamıştır eskiye dair. Onlar ideolojilerinin sürgün ettiği uzak diyarlardan döndüklerinde; yaşadıkları şehirler, kasabalar tamamen değişmiştir. Artık sloganlar silinmiş, afişler, pankartlar inmiştir duvarlardan. Onların yerine reklam panoları vardır artık. Ailelerini yitirmişlerdir. Kimi babasını, yokluğunda kaybetmiş kimi kardeşinin düğününe davası için gitmemiştir.

Necip TOSUN’un insanları hayata nasıl karışacaklarını bilmezler. Kimi parkalı bir genci vurmuştur. Onun bakışlarıyla ödeşmeye çalışmıştır senelerce. “Göğ ekin” gibi biçilmiştir onların gençliği. “İçi boşalmış” insanlardır; kırgın ve yeniktirler. Parçalanmış insanlardır onlar. Adalet AĞAOĞLU’nun “ADİ SUÇLU” öyküsünde yer alan arka plandaki insanların ideolojik heyecanını göremeyiz Necip TOSUN’un insanlarında. Onlar, o heyecanı yitireli çok olmuştur. O heyecan hapishanelerin soğuk duvarlarına çarpmış ve sönüp gitmiştir.

SÖZCÜKLER öyküsünde, sözcükleri sözlüklerden çalıp içine zehirli anlamlar yükleyerek insanları cezaevlerine hatta ölüme götüren ideolojilerin çöktüğünü görür öykü kişimiz. Necip TOSUN’un insanları tıpkı sözlüklerden çalınan sözcükler gibi sevdiklerinden ve sevenlerinden çalınıp yalnız ve kimsesiz bırakılmışlardır. Davalarının onlara ezberlettiği sözcükler, kavramlar üzerinden hayatı yorumlamış ve buna göre kavgaya girmişlerdir. Hatta bazı sözcükler de üzerinde yaralar taşır onlar için.

Sonuç olarak Necip TOSUN’un hesaplaşma öykülerindeki insanları, alfabenin yirmi dokuz harfini yeniden ele alıp, sözcüklerin anlamlarını yaşayarak yeniden öğrenmek, sözcükleri yeniden anlamlandırmak, yorumlamak zorundadırlar. Zira ömürlerini verdikleri ideolojileri, sözcüklere yükledikleri zehirli anlamlar ile onların ömrünü heba etmiştir.

MODERN ÖYKÜ KURAMI’nda “Pek çok yazar için karakter yaratımı, sadece bir hayatın aktarımı değil, aynı zamanda yeni bir hayat teklifi, hayatın atlanan bir yanına dikkat çekme girişimidir.” der Necip TOSUN.(TOSUN,109) Kendisi de öykü türünün yetkin örneklerini verdiği kitaplarında yer alan bu hesaplaşma öykülerinde yarattığı öykü karakterleri ile ideolojilerin sunduğu ancak insanların hayatını karartmaktan başka hiçbir şeye yaramayan “dünyayı kurtarma” teklifine alternatif olarak “insan”ı kurtarma teklifi sunmuştur. Çünkü insanı kurtarmadan dünyayı kurtarabilmek mümkün değildir. Necip TOSUN’un insanları “yeni bir hayat teklifi”dir aslında.

Tosun, Necip (2018). Ansızın Hayat, Ankara: Hece Yayınları.

Tosun, Necip (2021). Modern Öykü Kuramı, Ankara: Hece Yayınları.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu